Milattan önce 5000 yılına kadar Girit’te yaşam olduğu biliniyor. Girit Adası’ın üç tane büyük kent var. Sırasıyla Heraklion, Hanya ve Retimnon. Osmanlılar Girit Adası’nda 1669 dan 1898’e kadar kalmışlar. Osmanlılar’dan sonra bağımsız yaşayan Girit Halkı, 1912 yılında Yunanistan’a dahil oluyor. 1941-1944 yıllarında da Alman İşgali yaşıyor.
Sonbahar tatilini geçirmek için geldim Girit’e. Daha Hanya Havaalanı’nda uçaktan iner inmez burnunuza kekik kokusu geliyor ve sıcacık hava sarıyor bedeninizi.
Girit doğudan batıya giitiğinizde 260 kilometre, kuzeyden güneye gittiğinizde 60 kilometre. Bu büyüklükte ve zenginlikte bir adayı bir haftada gezmek pek kolay değil. Pek yabancılık çekmeyeceğiniz, her anlamda Türkiye’ye yakın bir ada. İnsan malzemesiyle, yemeği ve içkisiyle, müziğiyle ve ağıtlarıyla.
Arkadaşım Yorgos’un önerisi üzerine Hanya’ya 17 kiometre uzaklıkta Stavros Koyu’na geldik. Bu koyu çevresindeki dağ, 10 kilometre gibi uzaklıktan bakıldığında sahilde sırtüstü yatan bir kadına benziyor. Stavros koyu ile dağın birleştiği noktada Anthony Quinn’in oynadığı, Mikis Theodarakis’in müziğini yaptığı ünlü Zorba filmi 1964 yılında çekilmiş. Şimdi burada Zorba adını taşıyan yemek yerleri var.
Fethiye’yi andıran Stavros, denizin doğal bir liman oluşturması sonucu kuzeyden gelen sert dalgaların kırıldığı bir koy. Nefis bir kumsal ve mavi bayraklı denizi var Stavros Koyu’nun.
Buradan Hanya’ya doğru ilerledik. Küçük bir tırmanışı göze alıp kaleye çıkanları, Hanya’nın güzel manzarası bekliyor. Kent, geleneksel mimari dokusunu büyük ölçüde koruyor. Tarih boyunca Osmanlı ve Venedik arasında el değiştiren şehirde her iki kültürün de izleri halen taptaze. Limandaki tarihi manzara oldukça etkileyici. Rengârenk Venedik evleri arasında minaresiz ama heybetli bir Osmanlı camisi, deniz feneri, Venedik faytonları ve harika bir gün batımı, sakin bir Akdeniz akşamı sizi aşık edebilir. İlk bakışta Hanya Yunanistan’a ya da öteki Yunan adalarına hiç benzemiyor, Osmanlı, Venedik etkisi öne çıkıyor.
Anlatıldığına göre burada Konya’dan Arnavutluk’a oradan da Girit’e göç ettirilmiş Türk nüfusu varmış. Bu eziyete dönüşmüş sıkıntılı durum Türkçe’deki ‘Hanya’yı ve Konya’yı görmek’ deyiminin doğmasına yol açmış.
Hanya kenti ve çevresi çok turistik olmuş. Çok sayıda restoranın ve turistik eşya satan dükkanların Hanya Limanı’nında toplanması şehirin özgünlüğünü yitirmesine yol açıyor. Yine de sahilde yürümek, balıkçı resoranlarında yemek yiyip Girit şarabı içmek çok tercih ediliyor.
Bir haftalık gezimde kısa bir süreliğine Heraklion ve Retimnon kentlerine de yolum düştü. Hanya ile Hereklion arasında adanın üçünçü büyük şehri Retimnon yer alıyor. Sadrazam Kara Mustafa Camii, Rethimnon’daki en heybetli cami. Türk nüfusunun 1924 mübadelesine kadar ağırlıklı olduğu bu kentte Venediklilerin 1574-1582 yılları arasında inşa ettikleri kale de görmeğe değer.
Adanın en büyük şehri Heraklion ya da Osmanlı ismi ile Kandiye. 150 bin nüfuslu Heraklion Akdeniz gemi turizminin önemli limanına sahip. Venedik döneminden kalma Ag. Markos ve Ag. Titos kiliseleri ile Osmanlı tarafından fethi 24 yıl süren ünlü Kandiye Kalesi’ni görmenizi öneririm.
Yorgos ile uzun uzun uzo sohbetleri yaptık, Türk – Yunan yakınlaşmasından kazanacaklarımızı saymakla bitiremedik. Girit Adası sağlıklı ve uzun bir yaşam sürmenin yeri.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.