HABER.dk
Gazeteci yazar Tommy Heizs: “Bugüne kadar bize okulda öğretilen, Saray Bosna’da gerçektirilmiş bir suikastin Birinci Dünya Savaşını başlatmış olması şeklinde. Evet bu yanlış bir bilgi değil. Ancak, bu savaştan önce Birinci Dünya Savaşı’na yol açacak çok önemli bir dönem yaşanmıştır.” diyor. “Ve bu dönemin unutulmuş gibi görünen, Avrupa tarihinin çok önemli bir bölümü, kesiti olan 1912-13 Balkan Savaşı’dır.” eklemesinde bulunuyor. Nitekim Gazeteci yazar Tommy Heizs bu kitabıyla Balkan savaşlarından bugüne izlerini hala sürdüren bu tarihi dönemi anlatıyor okuyucusuna.
Kitabın 1. Bölümünde o tarihlerde Balkanlarda görülen savaş havası, savaş hazırlıkları derinliğine irdeleniyor. Bağımsızlıklarını yeni kazanan Karadağ (Montenegro), Sırbistan, Bulgaristan ve Yunanistan arasındaki Osmanlılar’a karşı işbirliği çalışmaları, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemindeki durumu, gergin havayı, İstanbul’da ve Balkanlarda yaşanan Balkan Savaşı hazırlıkları anlatılıyor. Rusya’nın da, savaşa bilfiil katılmamış olmasına rağmen kendi stratejik çıkarları doğrultusunda Balkan ülkelerini Osmanlılar’a karşı savaşa teşvik çalışmaları özetleniyor.
1912’de Karadağ’ın Osmanlılar’a karşı savaş açmış olması büyük bir sürpriz değildi. Balkanlar’daki gerginlik o kadar büyüktü ki sadece Kardağ’ın bağımsız bir devlet olmak isteği değil, Sırbistan’ın da topraklarını genişleterek büyümek isteği de bu savaşın patlamasında önemli rol oynamıştır.
Yine bu bağlamda altı çizilecek bir nokta; Balkan uluslarının yüzyıllarca Osmanlı egemenliği altında olmalarından kaynaklanan Osmanlılar’a, bu anlamda müslümanlara karşı “nefret” duyguları da sık sık dile getiriliyor
Gazeteci yazar Tommy Heizs, bu kitabını yazabilmek için sadece bilinen, tarih yazımında kullanılan klasik kaynakların yanısıra, üzerinde fazla durulmamış kaynakları da ortaya çıkarıp kullanmış. Bu savaş sırasında sağlık ve yardım kurumlarının yardım çalışmaları için bölgeye gönderilen hemşire, doktor gibi personelin kendi ülkelerine (bu arada Danimarka’ya) gönderdikleri yaşamakta oldukları durumları anlatan mektupları, telgrafları, yine savaş sırasında Balkanlar’a, bu arada İstanbul’a gönderilen gazetecilerin (bu arada Danimarkalı gazetecilerin) çalıştıkları gazetelere göndermiş oldukları haber ve röportajları da bulup değerlendirmiş.
Kitap baştan sona gazetecilerin cephelerde gördükleri, sağlık personelinin hastanelerde, alel acele kurulmuş ilk yardım çadırlarında yaşadıkları iç acısı durumlar, savaş vahşeti, ölüler, yarlılar, perişan insanlar, savaş, muharebe, silahlı saldırılar, çatışmalar, sefalet dolu, sürgünler, trajik olaylar, yağmalar v. b. gibi bir savaşın trajik gerçeklerininin anlatımlarıyla dolu. Bu kitabı okuyunca insan herhangi bir savaşın yol açtığı açlığın, yokluğun,vahşetin, acımasızlığın, acımanın, kolera gibi salgın hastalıkların mahvedici etkilerini çok açık bir şekilde anlıyor. Bunun en güzel örneği kitabın 226 – 240. sayfaları.
Balkan Savaşı sadece Balkan uluslarının özgürlük için Osmanlılar’a karşı saldırıları değil. Avrupa’nın o zamanki büyük güçlerinin kendi stratejik çıkarları açısından Balkanlardaki savaşı körükleyici çalışmaları söz konusu. Kitapta bu çalışmalar kısaca, ancak çok iyi anlaşılır bir şekilde anlatılıyor. Birinci Balkan Savaşı’dan sonra yeni ortaya çıkan Balkan ülkelerinin sınırlarının büyük güçler tarafından kendi stratejik çıkarlarına göre nasıl çizildiği, Balkanlar’ın nasıl bölüşüldğü, ancak 1913 Londra Antlaşması’nda çizilen bu sınırların, haksızlıklara uğradıklarını düşünen Balkan ülkelerini tatmin etmediği, bunun sonucu Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Romanya arasında çıkan ikinci Balkan Savaşı ayrıntılarıyla sunuluyor.
Belki de bu kitaptan çıkarılacak sonuç Osmanlı İmparatorluğu’nun ayakta kalmanın son çırpınışlarını ve tamamen yok oluşunu hazırlayan Birinci Dünya Savaşından önceki dönemin, Balkan ülkelerinin oluşumunun bir irdelemesi. Başka bir deyişle, bu kitap Balkan Savaşı’nın tarihi olduğu kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünün de ayrıntılarını anlatan bir kitap. Sadece Balkan Savaşları’ndan sonra değil, Kafkaslar’dan, Orta Doğu’dan, 28 ayrı dilin konuşulduğu bugünkü Türkiye’ye kaçıp gelerek yerleşmiş bugünkü kuşağın atalarının hangi koşullarda Türkiye’ye zamanın Osmanlı döneminde gelmiş olduklarını bütün bunların yanısıra Balkanlar’da hala bitmeyen huzursuzlukları biraz anlayabilmek için okunması gereken bir kitap.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.