KONUK YAZAR
Bir ozanı bütün yönleriyle tanıtmak kitap oylumunda bir çalışmayı gerektirir. Burada yalnızca toplumsal, siyasal sorunlara yaklaşımıyla ele alacağımız Hasan Korkmaz, usta bir ozan olmasının yanı sıra iyi bir araştırmacıdır.
İbrahim GÖSTERİR
Bir ozanı bütün yönleriyle tanıtmak kitap oylumunda bir çalışmayı gerektirir. Burada yalnızca toplumsal, siyasal sorunlara yaklaşımıyla ele alacağımız Hasan Korkmaz, usta bir ozan olmasının yanı sıra iyi bir araştırmacıdır. İlk kitabı olan “Kayıp Şiirler”den (2012) sonra yayımladığı “Öyküleriyle Çorum Yöresi Ağıtları” (2015) yöre kültürü açısından önemli bir boşluğu doldurmuştur. “Şiir Diliyle Çorum” (2021) ozanın son kitabıdır.
Korkmazî, âşıklık geleneği konusunda ilk esinlerini hem yakını hem köylüsü olan Âşık Ali’nin (Ali Şahin) sazının tınısından almıştır. Büyük dedesi Âşık Hüseyin Korkmaz da cem zakiri olan ozan, saza söze yabancı olmayan bir ortamda yetişmiştir. Bu durum ozanın aşağıdaki dörtlüğünde şöyle açıklanmaktadır:
Âşık dedem ele alınca sazı
Sinerdi civarın söz anlamazı
Cem yapar ederiz cümle niyazı
Çiğ girmez orada pişimiz vardır
Korkmazî, köyündeki cem törenlerinde âşıkları, yöresindeki ozanları dinleyerek geleneği tanımıştır. Saz, söz meclislerinde bulunduğu ozanlardan yararlanarak kendisini geliştirmiş; yaşadığı, tanık olduğu sorunları şiir diliyle anlatmaya başlamıştır.
Yaşam yolculuğuna 1956 yılında Çorum’un Karagöz köyünde çıkan Korkmazî, yaşamı boyunca eşitlikçi bir toplum düzeninden yana olmuş; insana, insanlığa hep bu açıdan bakmıştır. Soyadını ozanlık adı olarak kullandığını “Korkmazî mahlasım, Hasan’dır adım” dizesiyle açıklayan ozan, “Kimliğimiz” adlı şiirinde yılmadan savunduğu eşitlikçi dünya görüşünü ailesinden başlayarak şöyle açıklıyor:
Ali Çavuş baba, Gülizar ana
Özümüz sözümüz doğrudan yana
Bir gözle bakarız bütün insana
Erkeğine eşit dişimiz vardır
Çok değişik konuları işleyen Korkmazî’nin şiirlerinde toplumsal, siyasal taşlamalar, yakınmalar önemli bir yer tutar. Konuya “insan yaşadıklarının toplamıdır” bakış açısıyla yaklaşacak olursak, Korkmazî’nin bu konulara ağırlık vermesinin nedenlerini onun yaşamında aramak gerekecektir. Doğup büyüdüğü Karagöz köyü ile çevre köylerdeki insanların çalışkanlıklarına karşın yoksulluk, yoksunluk içinde yaşamaları onu büyük ölçüde etkilemiş olmalıdır. Ozan, öğrenim görmek için geldiği kentte başka sorunların da ayırdına varmıştır. Bir bölümü toplumsal yaşamla başlayan, daha etkilileri sanayi devrimiyle ortaya çıkıp çok sayıda insanı etkileyen toplumsal sorunlar onu da etkilemiştir.
Doğdukları yerlerde doymayan insanların kentlere akması, buralarda boy gösteren barınma, işsizlik, çarpık üretim paylaşım ilişkileri gibi pek çok sorun ozanın dünya görüşünün oluşmasında etkili olmuştur. Toplumsal eşitsizliklerin, siyasal yozlaşmaların alabildiğine yoğunlaştığı bir dönemde yaşaması onu muhalif kimlikli bir ozan yapmıştır. Bu yüzden 12 Eylül döneminde öğretmenlik mesleğinden uzaklaştırılmış, hapis yatmış, Amasya’da gözetim altında tutulmuştur. Yaşadığı, gözlemlediği bütün bu olaylar onun daha çok siyasal, toplumsal konulara yönelmesini sağlamıştır.
Sanat toplumsal yaşamın gerçeklerinden ayrı düşünülemez. Bu durum sanat siyaset ilişkisini zorunlu kılar (Akbulut 2016: 7). Ozanlık (âşıklık) bir sanat, sanat da bir yansıtma biçimi olduğuna göre ozan şiirlerinde gördüğünü, duyduğunu, yaşadığını, sezinlediğini yansıtacaktır. Bir sanatçı olarak ozana düşen görev, karanlıkta olanı gün yüzüne çıkarmak, görünür kılmaktır (Akbulut 2016: 2). Ozan bu görevini bir yandan insana, doğaya ilişkin güzellikleri sergilerken bir yan dan da toplumsal yaşamda yolunda gitmeyen gelişmeleri, siyasi yozlaşmaları gözler önüne sererek, bunların eleştirisini yaparak yerine getirir. Ozanın bu tür sorunlara bakış açısı, ortaya koyduğu eleştiri biçimi onun siyasi kimliğini de belli eder.
Tavalar hasret yağına
Düştün yokluğun ağına
Karga kondurup bağına
Bülbül diye kandıran kim?
Paslandı tandırda sacın
Nana muhtaç anan bacın
Bu kadar yoksulun acın
Gözünden yaş indiren kim?
dizelerinde görüldüğü gibi mecazlı anlatımların, sanatlı söyleyişlerin ustası olan Korkmazî, konu olarak ele aldığımız şiirlerinde yalın bir dil kullanıyor. Edebiyat sanatçısının dinleyici ya da okuyucu üzerinde eğlendirme, duygulandırma, öğretme olmak üzere üç değişik etkiyi göz önünde tuttuğunu (Moran 1974: 105) düşünürsek, Korkmazî’nin bu etkilerden öğretmeyi öncelediğini söyleyebiliriz. Sanatçı, bu amacına ulaşmak için süssüz, sanatsız söyleyişlerin egemen olduğu açıklayıcı, öğretici anlatım yöntemlerini yeğliyor.
Korkmazî, “Ağam” adlı şiirinin aşağıdaki dörtlüğünde insanı askıda ekmeğe muhtaç eden derin yoksulluk ortamını nedenleriyle birlikte ele alıyor:
Utanmaz yüzlere teslim kasalar
Hak, adalet dağıtmıyor yasalar
Firavuna döndü bütün Musalar
Askıda ekmekler sallandı görsen
Ozana göre, Musaların firavun olduğu düzenin sürdürülebilmesi için halk içinde ayrılık tohumlarının ekilmesi, insanların birbirine düşürülmesi, böylece gerçek sorunların üzerinin örtülmesi gerekir. Korkmazî, “Gaflet Uykuları” şiirinde bu konuda yapılanları şöyle sıralıyor:
Sevgi tarlasını fitneci sürdü
Nifak tohumları sürgünler verdi
Hainler kalmadı sıraya girdi
Barışa düşmanlık mayanır durur
Böylesi bir düzende çıkar çevrelerinin yağmadan, talandan pay kapmak için birleşmesinden daha doğal ne olabilir? Onlara karşı halkın, emeği çalınanların sözcülüğünü yapan ozan, yapılan haksızlıkları “Soran Yok” şiirinde bir bir tarihe not düşüyor:
Hırsız eller arsız diller birleşti
Çaldılar güzelim yıllarımızı
Yağlı ballı sofralara yerleşti
Bizler ovuşturduk ellerimizi
Dile doladılar din namus arı
Yoksul imbiğinden süzdüler kârı
Ne bulsa yükleyip yurttan dışarı
Kaçırdılar bütün mallarımızı
Yürüttüler gizli gizli planı
Yasalara uydurdular talanı
Gözümüze soka soka yalanı
Salladılar bir bir dallarımızı
Yağlı ballı sofralarda tüketilen, varsıl kasalarını dolduran, sınır ötelerine kaçırılan servetlerin kuşkusuz bir yaratanı vardır. Ancak onlar tüketenler değil, çalışanlardır. Fabrikada işçi, tarlada ırgattır onlar. “İşçisin Sen”, “Çalışanlara” adlı şiirlerinde Korkmazî, bu kez onlara sesleniyor. Bu çarpık üretim tüketim ilişkisinin bilincine varmalarını istiyor:
Emek senin alın teri güç senin
İşçi isen kıymetin yok hiç senin
Düşünsene güldüğün gün kaç senin?
Ele değil dön kendine sor ha sor
Güneşin altında yanan derinle
Bedeller ödersin ölün dirinle
Alnında kuruyan tuzlu terinle
Eriyorsun damla damla kar gibi
Korkmazî, “Böyle gelmiş böyle gider” diyen; emeğe, halka yabancılaşan sözde halk ozanlarından değildir. Bir gün bu bozuk düzen değişecek, ozanın özlem duyduğu günler gelecektir. Korkmazî, özlemini çektiği toplumsal düzeni “Halil Dede” şiirinde şöyle dile getiriyor:
Az hakkını çoktan alsın
Ne kimse aç açık kalsın
Türküler özgürce çalsın
On iki ay mart ver bana
Yeryüzüne karış karış
Hâkim olsun sevgi barış
Kesilmesin farklı görüş
Böylesi bir yurt ver bana
Böyle bir düzenin kurulabilmesi için de halkın sırtından servet yapanların hesap vermesi gerekecektir. “Gülmedik” şiirinde geçen aşağıdaki dizelerinde bu umudunu dile getiriyor:
Sırtımızda yağlı kapı bulanlar
Meydanları inletiyor yalanlar
Akşamdan sabaha zengin olanlar
Bir gün olur sıkar yuttuklarınız
Korkmazî, düzenin bozulan, aksayan yanlarını sergilemekle yetinmiyor. Bunların düzeltilmesi için yapılması gerekenleri de söylüyor. Aşağıya bütünün aldığımız “Düzelmez” şiiri, ozanın çözüm yollarını gösterdiği şiirlerinden biridir.
Senelerdir huzur bulmadı ülke
Birileri dürtülmeden düzelmez
Ne işleyen yasa kaldı ne ilke
Bir kaç burun sürtülmeden düzelmez
İş isteyen kapılardan kovulur
Aş isteyen tekme tokat dövülür
Vatandaşın anasına sövülür
Pis ağızlar yırtılmadan düzelmez
Dikkate alınmaz garibin sözü
Yokluklar içinde gülmedi yüzü
Doymazın sürekli aç olan gözü
Toprak ile örtülmeden düzelmez
Yaralara yanlış teşhis koyulur
Doğruyu söyleyen suçlu sayılır
Koca ülke soğan gibi soyulur
Birileri kertilmeden düzelmez
Günler geçmiyor ki olmasın talan
Lal olasıcalar demesin yalan
Kime güveniyor bu kadar çalan?
Kirli mülkü tartılmadan düzelmez
Korkmazî’yim der ki her bozuk düzen
İçinden çıkarır çarkını bozan
Geçim derdi ile canından bezen
Zincirinden kurtulmadan düzelmez
Korkmazî; toplumsal, siyasal bozukluklara yönelik düşüncelerini dile getirmeyi ozanın sorumluluğu olarak görüyor. Söylediklerinin, yazdıklarının birilerinin hoşuna gitmeyeceğini biliyor. Geçmişte düşüncelerinden dolayı bedel ödemiş bir ozan olarak bu tutumundan sapmayacağını altmış yaşında iken yazdığı “Kızan Çok” şiirinde şöyle açıklıyor:
Günlerim tükendi altmışta yaşım
İnsanlığa giden yol ettim döşüm
Dövseler sövseler söylemek işim
Korkmazî’ye diş bileyip kızan çok
KAYNAKÇA
AKBULUT, Doğan (2016), Sanatta Siyasal Söylem, Kültür Ajans Yayınları, Ankara, 160 s.
KORKMAZ, Hasan (2024), Çantamdaki Şiirler (Yayımlanmamış şiirler), Çorum, 173 s.
MORAN, Berna (1974), Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, Cem Yayınevi, İstanbul, 324 s.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.