Uluslararası Af Örgütü’nün yayımladığı son rapor, İsrail’in Gazze’deki saldırılarında soykırım suçu işlediğini açıkça ortaya koyuyor. Ancak bu vahim tablo karşısında uluslararası toplumun sessizliği, insanlık onurunu savunma sorumluluğunu sorgulatıyor.
Cengiz KAHRAMAN
cengiz.kahraman@haber.dk
Dünya, tarihi boyunca pek çok trajediye tanıklık etti. Soykırımlar, savaşlar, işgaller, insanlık suçları ve daha neler neler… Ancak sadece son bir yılda Gazze’de yaşananlar, bu trajediler arasında özel bir yere sahip. Çünkü burada, sadece bir halkın varlığı değil, aynı zamanda dünyanın insan haklarına olan inancı da sınanıyor.
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında, 43 binden fazla sivilin hayatını kaybetmesi, binlercesinin evsiz kalması ve bölgenin büyük ölçüde yaşanamaz hale gelmesi, bu sınavın ne kadar ağır olduğunu gösteriyor.
Uluslararası Af Örgütü’nün yayımladığı son rapor, İsrail’in Gazze’deki Filistinlilere yönelik saldırılarında soykırım suçunun işlendiğini gözler önüne seriyor. Raporda, İsrail’in sadece fiziksel değil, bir halkın kültürel, ekonomik ve toplumsal varlığını da yok etmeye yönelik sistematik bir politika izlediği belirtiliyor.
Gazzelilere “alt insan” muamelesi yapılması, açlıkla cezalandırılmaları, hastalıklara terk edilmeleri ve uluslararası hukukun açıkça ihlal edilmesi, bu suçun vahametini artırıyor. Ancak daha da çarpıcı olan, uluslararası toplumun bu trajedi karşısındaki sessizliği.
Amnesty raporu, İsrail’in sivillere yönelik ayrımcı söylemlerinin soykırım niyetini açıkça ortaya koyduğunu ve İsrail’e silah satan ülkelerin bu suçlara dolaylı yoldan ortak olduğunu belirtiyor. Özellikle ABD, Almanya ve İngiltere gibi ülkeler, silah satışlarını durdurmak yerine bu trajedinin devam etmesine katkı sağlamaya devam ediyor.
Peki, insan haklarını savunduğunu iddia eden bu güçlü devletler, Gazze’de masum insanların katledilmesini nasıl görmezden geliyor? Ekonomik ve siyasi çıkarlar uğruna bu suçlara göz yummak, insan haklarına inanan herkese bir ihanet değil midir?
İsrail’in tüm bu suçlamalara rağmen dokunulmazlığını koruması, uluslararası hukuk mekanizmalarının zayıflığını bir kez daha kanıtlıyor. Ancak Gazze’de yaşanan trajedi, sadece Filistin halkının değil, insanlığın ortak vicdanının bir sınavıdır.
Amnesty Genel Sekreteri Agnès Callamard, raporun bir uyanış çağrısı olduğunu vurguluyor. Ancak bu çağrının yankı bulması için dünya liderlerinin artık somut adımlar atması gerekiyor. Devletler, sadece kınama mesajları yayımlayarak vicdanlarını rahatlatmamalı. Aksine, İsrail’e yönelik yaptırımların artırılması, silah satışlarının durdurulması ve Uluslararası Ceza Mahkemesi kararlarının uygulanması sağlanmalı.
Dünya liderleri, artık “güçsüzlük” bahanesini bir kenara bırakarak insanlık onurunu savunacak adımlar atmalıdır. Bu, sadece Filistin halkına değil, insanlığa karşı bir borçtur.
Soykırım gibi insanlık suçları karşısında sessiz kalmak, bu suçlara ortak olmak anlamına gelir. Gazze, yalnızca bir coğrafya değil, insanlığın aynasıdır. Bu aynada gördüklerimiz, kim olduğumuzu ve hangi değerlere inandığımızı yansıtır. Eğer güçlü devletler bu zulme karşı sessiz kalırlarsa, o aynada insanlık değil, yalnızca utançlar görünecektir.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.