Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük ozanlardan Neşet Ertaş’ın Avrupa’daki göçmenlik yıllarını Kopenhag’da yaşayan en yakın dostu, hayranı ve hemşehrisi Osman Yıldırım Haber.dk’ya anlattı.
Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine bütün ülkeye malolmuş bozlaklarıyla tanıdığımız ve türküleri popçusundan rapçısına, Anadolu rakçısına kadar birçok sanatçı tarafından seslendirilen Neşet Ertaş’ın göçmenlik yıllarını kaç kişi biliyor acaba?Türküleriyle milyonların gönlünde taht kuran, Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük ozanlardan Neşet Ertaş’ın kıymetini, Türkiye maalesef uzun yıllar sonra anladı. 28 yıl gurbette kalan Neşet Ertaş acaba Avrupa’daki yurttaşlarımız arasında hakettiği ilgiyi gördü mü?
Peki, biz neden durup dururken Neşet Ertaş’la ilgili bu yazıyı kaleme aldık. İsterseniz onu açıklayarak başlayalım. Neşet Ertaş’ın Avrupa’da geçirdiği yılları, onun Kopenhag’daki en yakın dostu ve aynı zamanda hemşehrisi olan Osman Yıldırım’dan dinledik.
Babası Muharrem Ertaş’ın ”Oğlum bize garip derler” demesi üzerine hiç bir türküsüne adını koymayan, türkülerinde kendisinden sadece ”garip” diye söz eden Neşet Ertaş’ın, Almanya yılları hiç de kolay olmadı. Ertaş, bir taraftan tedavi görürken, diğer taraftan da ekmeğini kazanmak zorundaydı. Bunun için hem saz dersleri verdi, hem de Avrupa’nın bir çok kentindeki düğünlerde, gecelerde saz çalıp türkü söyledi. Halk müziğine gönül verenler, Neşet Ertaş’ı sevenler zaten bunları bilir.
Yaşar Kemal’in tabiriyle ’Bozkırın tezenesi’ Neşet Ertaş’ın Avrupa yolculuğu daha önceki yıllarda işçi göçü ile Almanya’ya gelmiş olan abisinin daveti üzerine başlar. Türkiye’deyken geçirdiği felç sonucu parmaklarını kullanamaz hale gelen Ertaş, o sıkıntılı ve zorlu dönemde kardeşinin yanına Berlin’e gelir.
Çiçekdağı’ndan Danimarka’ya uzanan yol
Neşet Ertaş’la 90’lı yılların başında Kopenhag’da karşılaşan Yıldırım, Ertaş’ın daha önce basına yansımayan farklı yönlerini anlattı bize. İsterseniz önce Kopenhag’da yaşayan Osman Yıldırım’ı tanıtalım size.
Osman Yıldırım Çiçekdağı’lıdır, ama komşu olan Yozgat’ın Yerköy ilçesinde doğmuştur. 1982 yılında Danimarka’ya politik göçmen olarak gelen Yıldırım, bir bozlak ve Neşet Ertaş aşığıdır. Türkiye’de üniversitede fizik, kimya ve biyoloji eğitimi alan Osman Yıldırım, askeri darbe nedeniyle öğretmenliğe başlayamadan yurdu terketmek zorunda kalır. O da diğer politik göçmenler gibi yeni bir ülkede yaşamanın getirdiği zorluklarla mücadele eder. Bir taraftan yeni ülkenin dilini öğrenirken, öte yandan anadili öğretmenliği ve taksi şoförlüğü yapmaya başlar Danimarka’da. Ama gurbette siyasi göçmen olarak yaşamanın verdiği zorluklar ve vatana duyulan özlem Osman’ın Neşet Ertaş’a olan ilgisini daha da perçinler.
Osman Yıldırım’a ilk olarak Neşet Ertaş ile dostluğunun nasıl başladığını soruyoruz:
”Türkiye’deyken mümkün oldukça O’nun konserlerine giderdim. Danimarka’ya geldiğimde de, Türkçe müzik satan dükkanlar yoktu ve istediğimiz türküleri bulmakta çok zorlanıyorduk. Tanıdıklarımdan Neşet Ertaş’ın kasetlerini toplayıp kayıt yapardım. Neşet ile kişisel olarak tanışmamız için ikimizin de gurbetçi olduğu 1990 başlarını beklemem gerekiyormuş. O da hayatını kazanmak için abisinin yanına Almanya’ya gelmişti.
Neşet Ertaş ile ilk kez Danimarka’ya geldiği Kopenhag’ın Vesterbro semtindeki Merhaba restoranda karşılaştım ve aynı masada oturdum. Daha sonra da beş altı kez Danimarka’ya geldi Neşet. Kültür gecelerinde, düğünlerde ve farklı müzikli eğlencelerde sahne aldı.
Ev yaptırmak için yardım isteyenler, sonraları sigara parası ister oldular.
Neşet Ertaş’ın Danimarka’ya her davet edilişinde ben onun yanındaydım. Danimarka’nın eğlence sektöründeki bazı kişiler kimi zaman onu karın tokluğuna sahneye çıkarmak istediler ve ben buna hep engel olmaya çalıştım. Neşet’in kullanılmasına izin veremezdim. Türkiye gibi burada da bazı kesimler tarafından ona değer verilmemesi beni üzüyordu.
Bir gün bana: ”Benim Almanya’da 20 sene hiç telefonum değişmedi, eskiden ev yaptırmak için para istiyordu yakınlarım, şimdilerde sigara almak için telefon eder oldular, demek yoksulluk yıllar itibariyle tavana vurdu bizim oralarda” demişti.
Kemanını dinlemek nasip olmadı…
Neşet, Almanya, Avusturya ve Hollanda’da her hafta düğünlerde çalıyor ve kazandığı parayla kendi çocuklarını geçindirdiği gibi Türkiye’dekilere de yardım ediyordu. Kendisi zaten ekmek parası için iIlköğretimini tamamlayamadan, çocuk yaşlarda düğünlerde saz ve keman çalmıştı. Şimdi geriye baktığımda onun hiç kemanını dinlemediğimi düşünüyor ve bunu ona niye sormadığıma pişman oluyorum. Tabii Neşet’in şansı, ozan Muharrem Ertaş’ın oğlu ve Hacı Taşan’ın yeğeni olmasıdır.
Ayağınızın turabı, gönüllerinizin hizmetçisiyim
Osman Yıldırım’ı en çok üzen konu, Türkiye’deki Abdallara bakış açısıdır. Gurbet sadece memleket değiştirip Avrupa’ya gitmek değil, geçimini sağlamak için doğdukları bölgeden Türkiye’nin büyük şehirlerine de göçetmektir. Abdalların müziklerinden başka hiç bir geliri yoktur. Kırşehir ve Yozgat, Abdalların ekmeğini kazanmak için en çok zorlandığı bölgeler arasındadır.
”Neşet’i anlatırken bizim oralarda Abdallar nasıl hor görülürdü, onu da anlatayım size. Örneğin benim doğduğum Yerköy ilçesinde Abdalları hep aşağıladılar. Kahvelerimiz ayrıydı, biz çocukken Abdallarla arkadaşlık, yakınlık kurmamız istenmezdi. Kahvelerimizde Abdallara bir bardak çay bile vermezlerdi. Batı’da müziğin beşiği diye bilinen Viyana’da bile iki sokak dolusu müzisyen bir mahallede yaşamazken, bizim ilçede iki mahalle tamamen müzisyen. Bu kadar çok sayıda ve yetenekli müzisyenin bir arada görmek hiç bir ilçeye nasip olmaz. Bu insanların horlanmasını, dışlanmasını kabullenemezdim. O zamanlar bizim yöredeki Abdallara da Güney Afrika ve ABD’deki siyahlara davranıldığından farklı davranılmıyordu. Bunu yapanlar ise, o bölgede yaşayan yöre halkıydı.
Ayağınızın turabı, gönüllerinizin hizmetçisiyim diyen bir halk ozanı ve onun sahip olduğu bir kültür nasıl olur da bu denli hor görülür anlaşılır gibi değil”.
“Yaratan anadır, analar insandır, biz insanoğluyuz”
Hak ve halk ozanı olan Ertaş, meşhur “Yaratan anadır, analar insandır, biz insanoğluyuz” sözünü burada da hiç ağzından düşürmedi. Her sahneye çıkışında bunu hatırlatırdı.
”Neşet Ertaş çok mütevazi ve hisli bir insandı. Az ve öz konuşur, konuştuğunda da hak dilini konuşurdu. Abdallar olarak kendi köyünde ve Alevi olarak sünnilerin çoğunlukta olduğu bir ülkede yaşayan Ertaş, ezilmenin dibini bulmuş bir sanatçıdır. Buna rağmen mezhep, din ve politika bakımından ayırımcı hiç bir türkü yazmamıştır Neşet Ertaş.
Hacı Bektaş’ı anma etkinliklerine bile doğru düzgün çağrılmamıştır. Ama yine de Hacı Bektaş Veli ile ilgili bir çok türkü yazmıştır. Neşet Ertaş’ın ’Yolcu’ türküsünden esinlenen ”Hey Göklere Duman Salmış dağlar hey” belki de onun siyasete mal edilen tek türküsüdür.
”Neşet Ertaş benim için sadece bir hemşehri, bir müzisyen, bir dost değil, insan olarak da çok önemli bir değerdir. Bana en sevdiğin ilk 5 müzisyeni sırala derseniz 1. 2. ve 3. sırayı Neşet Ertaş alır.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.