Hüseyin Duygu’dan sınırları aşarak, sınırların olmadığı bir dünyanın düşüyle yazılmış, 78 kuşağını çok yanlı anlatan bir kitap.
Haber gazetesi kültür sayfası yazarı Hüseyin Duygu’nun yeni bir kitabı çıktı. “Meriç Nehri’den Kopenhag’a UZUN BİR YOL” adındaki bu kitap Yasak Meyve Yayınları’nın Delisarmaşık serisi tarafından bu ay yayınlandı.
100 sayfalık “Meriç Nehri’den Kopenhag’a UZUN BİR YOL”, Duygu’nun yaşamının bir özetidir.
Çocukluğunun geçtiği Trakya bölgesindeki köyünde küçük yaşta otoriteye eleştirel sorular yöneltmeyle başlar Duygu’nun otoriteye başkaldırısı ve orta öğretimde sol düşünceye sempati duymaya başlar.
18 yaşında yüksek eğitim için İstanbul’a geldiğinde, bir akrabasının personel müdürü olduğu bir fabrikada çalışmaya başlar ve haftasonları üniversiteye hazırlık kurslarına gider. Duygu fabrikadaki işçilerin sendikal örgütlenmesine öncülük eder. Bu yıllar onun sosyalizme, devrimciliğe, sendikacılığa ilk adım atışının başladığı yıllardır. Fabrikada işçi temsilcisi seçilir. Artık inançlı bir sosyalisttir ve İstanbul’da sosyalist bir çevrenin de parçası olmuştur. Ancak bu arada 12 Eylül 1980 askeri darbesi yapılır. Darbeyle birlikte gözaltı, işkence, tutukluluk, hapis dönemi başlar Duygu için.
Artık Türkiye’den, Kenan Evren’in askeri yönetiminden kurtulmak ister ve Meriç nehrini yüzerek Yunanistan’a geçer. Kısa bir süre Yunanistan’da mülteci kampında kaldıktan sonra Danimarka’ya gelir, Kopenhag’da İşkence Tedavi Merkezi’nde uzun bir süre tedavi görür. Tedaviden sonra özgüvenine yeniden büyük ölçüde kavuşan Duygu, Danimarka’daki yeni yaşamını eğitimci olarak sürdürür.
Kısacası, trajik yaşam öyküsünü anlatıyor Hüseyin Duygu bu kitabında.
Duygu’nun bu yaşam öyküsü, aynı zamanda 78 kuşağı diye de adlandırılan devrimci bir kuşağın da yaşam öyküsünü çok yanlı anlatan bir kitap. Duygu, bu yaşam öyküsüyle bir döneme tanıklık da ediyor.
Kitaba Şair Ahmet Telli önsöz yazmış.
Ahmet Telli’nin önsözünden bir alıntıyla kitabı tanıtalım:
‘Hüseyin Duygu’nun Meriç Nehri’ni ölümle burun buruna gelerek geçmesi ve ilticacı olarak en sonunda Danimarka’ya yerleşmesi de 12 Eylül’den sonraki mülteci olgusunun trajik, dramatik ve hatta kimi yerde komik yanlarını sergilemesi bakımından ilginçtir. Bu sayfaları okurken hep İkinci Dünya Savaşı yılları anlatan göçmen yazarların kitapları geldi aklıma. Demek ki faşizm, yersiz yurtsuz kılıyor düşünen, itiraz eden insanı. Dün ne ise, bugün de öyle olduğunu anlaıyoruz kitabı okurken. Hüseyin Duygu, bugün Danimarka’da önemli bir eğitim kurumunun başında yönetici. Bir yandan da yazıyor, üretiyor. Yaşadığı kente kültürel etkinlikler düzenliyor; Danca-Türkçe şiir günlerini Danimarkalı şairlerle Türkiye’den çağırdığı şairleri buluşturarak yirmi yılı aşan bir süredir gerçekleştiriyor.
Aydın olmak bir kafa emeği ise, aydın kalbilmek de bir cesaret işi. Hüseyin Duygu böyle bir kimliğin insanı. Bir halk çocuğunun geçirdiği evreleri yansıtması bakımından bu kitapta anlatılanların bir kuşağın da serüveni olarak okuyacağız.’
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.