İnsanların hep bizim gibi düşünme, davranma, hareket etme mecburiyeti yoktur. Bu nedenle, kişi hak ve özgürlükleri ancak kanunla ve toplum yararına sınırlandırılabilir. Bunu derken tabii ki toplumun değer yargıları, örf ve adetleri de göz ardı edilmemelidir. İşte bu sınırlar içerisinde hoşgörülü olmak bir insanlık görevi, erdemlik göstergesidir.
İnsanlar, birbirlerinden farklıdır. Farklılık bize, hepimize doğuştan verilmiş bir hediyedir. Kimsenin doğuştan ırkını, dilini, dinini, milliyetini, derisinin rengini, kadın-erkek olmayı, uzun-kısa olmayı, yakışıklı-güzel vb. olmayı seçme imkanı yoktur. Bundan dolayı bizden farklı olan herkese yani dili, dini, ırkı, kültürü farklı olanlara saygı göstermek durumundayız. Bu bir insani görevdir. İnsanların dilinin, dininin, kültürünün ve düşüncesinin farklı olması dezavantaj değil aksine bir avantajdır.
Bu avantajın değerinin bilinmesi ve iyi değerlendirmesi gerekir. Hepimizin başkalarından öğreneceği ve öğreteceği çok şey vardır. Farklı insanların ve kültürlerin birbirinden etkilenmesi bireysel ve toplumsal yaşamı olumlu yönde etkiler. Gücümüze güç katar.
Bizlerde doğduğumuz ülkeden ayrı Danimarka’da farklı toplum ve kültürlerle bir arada yaşamaktayız. İçinde bulunduğumuz Ramazan ayının da önemini ve özelliğini göz önünde bulundurarak tüm olaylara ve davranışlara hoşgörülü yaklaşmamız kaçınılmaz bir olgudur. Kendimizin olduğu gibi aile fertlerimizin, yakınlarımızın ve bizim gibi başka kültürlerden gelenlerin hepsinin hoşgörülü davranması yaşadığımız ortama daha güzelleştirir ve bizleri daha da mutlu olmamızı sağlar.
Hoşgörülü olduğumuz ölçüde birbirimize saygı gösterir kendimizle barışık yaşarız. Hoşgörü bize barış, mutluluk ve huzur verir, zenginliğimize zenginlik katar. Bulunduğumuz toplumda başarılı olmak ve daha ileri gitmek istiyorsak hoşgörüyü elden bırakmamak gerekir.
Hoşgörü konusunda hepimizin yapacağı bir şeyler vardır. Yalnız güzel sözlerle hoşgörü olmaz. Bunu davranışlarımıza yansıtmalıyız. Herkesin düşüncesini ve inancını şiddete başvurmadan yaşamasına tahammül göstermeliyiz. Hiç kimse diğerinden üstün değildir ve herkes kanun önünde eşittir. Her şeyden önce kendimizi ve başkalarını olduğumuz gibi kabul etmeliyiz. Daha da ötesi kendimizi de başkanlarını da değerli görmeliyiz. Hoşgörü kıskançlığı, önyargıyı, horlamayı, öfkeyi, kızgınlığı ve husumeti kabul etmez. Hoşgörü için sevgi ön koşuldur. Sevginin olduğu ve dolduğu yerde olumsuz düşünceye, önyargıya yer yoktur. Sevgi ve hoşgörü siyah-beyaz, güzel-çirkin, zengin-fakir ayırımı yapmaz. Tüm insanlar aynı değerdedirler.
Sonuç olarak hoşgörü yaşamımızı kolaylaştırır ve anlamlı kılar, her türlü zorluğu aşmamıza ve başarılı olmamıza yardımcı olur. Hz. Mevlana’nın “Gel, gel ne olursan ol yine gel, ister kafir, ister Mecusi ister puta tapan ol yine gel, bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel” “Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN, YA GÖRÜNÜĞÜN GİBİ OL” bilesiniz ki sabır saadeti ebedi kılar. Sevelim, sevilelim bu dünya kimseye kalmaz. Biz inanıyoruz ki hoşgörü uygarlığın biricik sınavıdır, toplumsal hayatta en yaralı erdem hoşgörüdür. O halde memleketimizden binlerce kilometre uzakta yaşayan biz Türkiye’den, Anadolu’dan gelenler, hoşgörü sınırlı içerisinde hayatımızı daha anlamlı kılmaya, gelecekte daha başarılı olmaya özen göstermek zorundayız.
Bu vesile ile Ramazanınızı ve gelecek bayramınızı kutluyor sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.