Atatürk Havaalanı’ndan İstanbul Boğazı kıyısındaki otele giderken taksi şoföründen İstanbul’la ilgili bilgileri aldık. İstanbul’un nüfusunun 20 milyona yaklaştığını, çalışma koşullarını, çok sayıda turistin İstanbul’a geldiğini, herkes için canlı bir şehir olduğunu yol borunca bize anlattı.
Küçük ama iyi bir otele yerleştik. Otele giriş işlemlerimiz yapılırken, kibar personel bize kahve ve bira ikram etti. Otel ve otelin çevresinde yürüyerek gidebileceğimiz yerleri İstanbul haritası üstünde sabırla anlattılar.
İstanbul’un önemli meydanı sayılan Taksim’e on beş dakikada vardık. Binlerce insanın dolaştığı meydanda 2013 yılında olaylara sahne olan ‘Gezi Parkı’na da bir merhaba dedik. Meydanda çok sayıda genç sivil polis vardı. Danimarkalı arkadaşıma burada yaşananları, olaylar sırasında öldürülen gençleri anlattım.
Bir ucu Taksim Meydanı’ndan başlayan trafiğe kapalı İstiklal Caddesi’nde binlerce insan arasında yürüdük. Bu caddede mağazalar, kiliseler, sinagog, kitapçılar, sergi salonları ve Yunan, Hollanda, Rus ve İsveç konsoloslukları var. Antik küçük kırmızı tramvay bu yoldaki tek taşıt. Hemen her yirmi metrede bir yolun iki yakasında da sokak müzisyenleri durmadan çalıyorlar. Yine bu cadde üstündeki tarihi Galatasaray Lisesi önünde Cumartesi Anneleri diye bilinen çocukları kayıp anneler her cumartesi saat 12.00’de kayıp çocuklarının fotoğraflarıyla oturuyorlar. Lisenin karşısındaki bir banka yayınevi Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’un yeni kitabını tanıtıyor. Yüzlerce kişi saatler önce sıraya girip Orhan Pamuk’a kitabı imzalatmak için bekliyor.
İstiklal Caddesi’nin ara ve arka sokakları da çok canlı. Canlı müzik yapan kahveler, restoranlar bu caddelerde binlerce insanı konuk ediyorlar. Biz de bir kahvenin önüne oturup soğuk Efes birası içtik. Yolumuz üstünde daha önce İsveç ve Finlandiya’da yaşamış caz ve ritim sanatçısı Okay Temiz’le buluştuk. Okay Temiz bize ritim okulunu gösterdi ve dünyanın hemen her yerinden getirdiği ya da kendi yaptığı aletleri gösterdi. Son CD’sini bize hediye edip, dünya çapındaki caz ve ritim sanatçıları ile İstanbul’da bir kültür etkinliği planladığını anlattı.
Ertesi gün İstanbul Sanat ve Kültür Vakfı yöneticileri ile görüştük. Uluslararası caz ve sinema festivallerini nasıl düzenlediklerini, gene uluslar arası ressamların resimleri nerede ve nasıl sergilediklerini anlattılar. Danimarka ile de bu alanlarda daha iyi bir çalışma yapma istediklerini açıkça söylediler.
Daha sonra İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Güzel sanatlar Bölümü yetkilileri ile görüştük. Bize okulu ve atölyeleri gezdiren yetkililer, kimi Danimarkalı öğrencileri okulda konuk etmek istediklerini, İstanbul Boğazı kıyısındaki büyük ve tarihi sergi solununda Danimarkalı ressam ve heykeltıraşların yapıtlarını sergilemek istediklerini söylediler. Bu üniversitenin başka bir salonunda Norveç film haftası düzenlendiğini de gördük.
Akşam Çiçek Pasajındaki restoranlarda yemek yiyenleri izlerken Türkiye’nin en iyi klarnetçisi kabul edilen Türkan Kandıralı’nın CD’sini dinledik. Daha çok yazar ve sanatçıların yemek yediği restoranda Türkiye Yazarlar Sendikası başkanı, yöneticileri ile güzel ekolojik Türk yemeklerinden yeyip, Danimarka-Türkiye edebiyatı üstüne konuştuk. Burada da ortaya çıkan, Danimarka ile Türkiye arasında daha canlı edebiyat alış verişi olması isteği. 2015 ilk baharında Bursa, Eskişehir ve İzmir kitap fuarlarında Danimarkalı yazarları görmek istediğini söyledi Türkiye yazarlar Sendikası Başkanı Mustafa Köz. Danimarka Kültür Enstitüsü’nden bu konuda işbirliği yapma isteğine bulundular. Şair ve yayınevi sahibi Enver Ercan, Mart 2015’te çıkacak Yasak Meyve Kültür Dergisini özel basım olarak Danimarkalı yazarlara ayıracağını söyledi.
Ayasofya Müzesi’ni gezerken Vikinglerin burayı gezdiklerini ve İstanbul’a Miklagaard adını verdiklerini konuştuk Danimarkalı görevliyle. 1453’te Türklerin eline geçen İstanbul’un adı 1931 yılına kadar Kostantinopolis idi. Kapalı Çarşı da bana Danimarkalı masal yazarı Andersin’in 1841’de burayı gezdiğini anımsattı.
İstanbul’da beş gün boyunca konuştuğumuz kurumlar ve sanatçılar, Danimarka’nın İstanbul’da bir kültür enstitüsü açmasını arzu ediyorlar. Bu kültür enstitüsünün Danimarka ve Türkiye ilişkilerine çok olumlu katkı yapacağına inanıyorlar.