Bu haftaki konuğumuz sevgi göçmeni bir cumhuriyet kızı, Berna Dilek. Berna Dilek ile laborantlıktan, tango öğretmenliğine uzanan yaşamını konuştuk. Kısa zamanda yaptığı güzel işleri duyunca hayat hikayesini merak edip Danimarka’ya geliş hikayesiyle başladık söyleşiye.
“2001 yılında bir Danimarkalı ile evlenerek geldim bu ülkeye. Bu aşk evliliği dört yıl sürdü. Danimarka’ya geldiğim yıllarda eşimden başka tanıdığım kimse yoktu, eşimin çevresi de pek geniş değildi.
Ben İzmir’liyim, ama babamın işi sebebiyle çok farklı yerlerde yaşadık. Babam Türk Hava Yolları’nda satış müdürüydü. 2 yaşımdan 4 yaşıma dek annem ve babamla birlikte Amerika’da yaşadım. Liseyi Gaziantep’te, üniversiteyi Samsun’da okudum; 19 Mayıs Üniversitesi’nin Laboratuvar teknikerliği (bioanalytiker) bölümünü bitirdim.
Şanslıydım, Danimarka Eğitim Bakanlığı, Türkiye’den aldığım üniversite eğitimini kabul etti. Danimarka’ya gelir gelmez başladığım dil kursunu iki yılda bitirip 2003 yılında Frederikssund Hastanesi’nde laborant olarak çalışmaya başladım. Ancak işe başladığım ilk günü hiç unutmam. Dil okulunda gramer öğrenmek başka, hastanede sorumluluk alarak öğrendiğin dili kullanmak bambaşka imiş, doğrusu o birkaç gün çok zorlandım”.
Dil kursundan sonra başka kurslara da gittin mi, kendine bir çevre kurmakta zorlandın mı?
“Burada mesleğimle ilgili, bir çok kursa gittim. İngilizce biliyordum zaten, dışa dönük bir kişiliğim de olduğu için kendime bir çevre oluşturmakta pek güçlük çekmedim. Ben açık bir insanım. Danca’yı öğrendiğim kadarıyla konuşmaktan korkmadım, kafasını gözünü yararak konuşmaya çalıştım, çevremdeki kimse de bunu yadırgamadı, hatta hoşlarına bile gitti. Danimarkalılar çabayı görmek ister ve o çabayı gördüklerinde size daha çok saygı duyarlar, çabalıyor olmanız yeter onlar için”.
Dil her kapıyı açan anahtardır
“Dil herşey demektir, her kapıyı açan anahtar dildir, bence. Eğer dili bilmiyorsan iş ve komşu ilişkilerinden, gazete, televizyon ve alışveriş gibi hayatını dolduran unsurlardan tat alamazsın, yapılan şakaları anlayamazsın. İlle de üniversite okumak gerekmez, diploma sadece bir kağıttır, ama dil mutlaka öğrenilmeli, dil olmazsa yaşanmaz yeni bir ülkede”.
Geldiğin ilk yıllarda karşılaştığın zorluklar neydi?
“Buraya ilk geldiğim yıllarda Danimarkalıların evli olmadan birlikte yaşaması bana çok tuhaf gelmişti. İzmirli modern ve eğitimli bir aileden gelmeme rağmen, böyle nikahsız ilişkilerin sebebini anlayamıyordum. Üstelik çocukları olduğu halde evlenmeden yaşıyordu bu insanlar. Bunu anlamakta güçlük çekiyor ve böylesi bir aile biçimine saygı da duyamıyordum doğrusu. Şimdi ise sevgilimle birlikte yaşıyorum. İnsan nasıl da zamanla içinde yaşadığı kültüre alışıyor.
Çavdar ekmeğine alışmak da ilk yıllarda zor geldi bana. Bu sert çavdar ekmeği beni epey uğraştırdı, ona alışmam iki üç seneyi buldu. Güzel lezzetleri severim, hatta ’Berna Catering’ diye Vanløse’de sekiz yıl kendi firmamla yemekler yaptım. Ama tangoya başlayınca vakit yokluğundan katering işini bırakıp firmayı kapattım”.
Tangoya nasıl başladın ve neden Arjantin tangosunu seçtin?
“Arkadaşlarım arasında tangoya giden bir çift vardı. Ben de onların tavsiyesi ile bir gün bu dansı denemek istedim. Frederiksberg’de bir akşam ’milango event’ diye bir partiye katıldık, 20 dakika sonra sıkılıp kendimizi dışarı attık. Daha sonra Nørre Alle’de bir Çarşamba akşamı ’tango introduktion’ vardı, orada deneyince hoşuma gitti bu dans. Beş yıl her hafta tangoya gittim, öğretmen olmak gibi bir niyetim yoktu başlangıçta. 2005’te başladım Arjantin tangosuna, 2010’dan beri ise bilfiil ders veriyorum”.
Arjantinli zannettiler beni
“Son sekiz yıldır ’M2 tango’da ders veriyorum, benim öğrenci olduğum okuldur M2tango. Tango sayesinde dünyanın hemen her yerinde festivallere, workshoplar’a katıldım, dansettim. Arjantinli zannediyorlar beni, oraya gidince anladım nedenini, o kadar benziyoruz ki Arjantinlilere… Sohbet, candanlık, yeme içme ve davranış biçimlerimiz çok benziyor, çabuk dil öğreniliyor orada, hemen kaynaşıyor insanlar.
Türkler Tangoda yetenekli…
Türkler genel olarak Arjantin tangosunda çok yetenekli. Ben daha çok Türk’ün tango gecelerine katılmasını arzu ediyorum. Bu dansı herkes öğrenebilir, yeter ki istesin. Erkek kardeşime de bulaştırdım tango hevesini. 2006’da kardeşim Cumhur da başladı tangoya, 8 ay sonra Danimarka’ya geldi, tango festivaline, workshoplara, milongalara gittik onunla birlikte. Kardeşim Cumhur Dilek tango üzerine bir kitap ta yazdı ve tango DJ’liği yaptı. Benim de ’Tangopassion.dk’ adlı kendi web sayfam var”.
Bir gün Türkiye’ye geri dönmeyi düşünüyor musun?
“Türkiye’ye dönme fikrim yok, gezmeye giderim ama orada yaşamam, dünyanın her yerinde akrabam var onları ziyaret ederim. Danimarka’da yaşamaktan çok mutluyum, burası benim evim. Türkiye’ye beni bağlayan tek şey oradaki insanlar; annem, babam ve yakın arkadaşlarım, sadece onları özlüyorum”.
Gelecek için bir projen veya hayalin var mı?
“İlerde sadece Türklerden oluşan bir tango sınıfı ve çocuklara dans dersleri vermeyi hayal ediyorum”.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.