Meral ALTINDAL
”Avrupalı Türkler” yazı dizisi için kendisiyle görüşme yaparken, sohbetimiz Tülay’ın renkli kişiliğiyle iyice derinleşti ve daha çok pedagoji alanında yoğunlaştı. O ne politik bir göçmen, ne de işgücü veya evlilik sebebiyle buraya gelenlerden. Tamamen kendi hayallerini takip ederek 25 yıl önce Danimarka’ya ayak basmış Saraçoğlu.
Tülay Saraçoğlu ile Danimarka’ya gelişi, bu ülkede aldığı pedagoji eğitimi ve Danimarka’da yaygın olan doğada eğitim veren yuvalar üzerine konuştuk.
Türkiye’de aldığın eğitimle başlayalım
’Türkiye’de iki yıllık meslek yüksek okulu makina ressamlığı bölümünü bitirdim. Ulaştırma Bakanlığı’nda teknik ressam olarak kısa bir memurluk hayatından sonra, hayallerimin peşinden koşup Danimarka’ya geldim. Aslında Türkiye’de psikoloji okumak istemiştim, pek çoğumuzda olduğu gibi ailemin ısrarlarıyla teknik eğitim almaya yönlendirildim. Ailede bir çok mühendis, teknik eleman vardı. Ben mühendisliği kazanamadığım için ailemin bir nevi karakoyunu oldum ve onlara ne yazık ki bu gururu yaşatamadım.’
Buraya hemen uyum sağladığını söylüyorsun, dili çabuk öğrendiğin için mi oldu bu?
’Hayır, dilde çok yetenekli değilimdir, hatta disleksi olduğumu Danimarka’ya gelince öğrendim. Buna rağmen eğitimimi iyi bir dereceyle bitirdim. Halen yanlış yazıp yanlış konuşuyorum, ama o da benim cazibem artık… Dil o kadar da önemli değil, bence hayata karşı tutumumuz çok daha önemli.
Danca kursları için AOF ’deki kurslara gittim üç ay, daha sonra ise sadece üniversite mezunlarının gidebildiği bir dil kursu olan Kiss’e devam ettim. Bu kursu 1990 ortalarında bitirdim. Sonra evlendim. İki çocuğumu büyütürken de pedagoji eğitimi aldım.’
Danimarka’da sana yardım eden birileri oldu mu, gelmeden önce burada tanıdığın kişiler var mıydı?
’Danimarka’ya gelmeden önce tanıştığım, İran ve Irak’ta azınlık olarak yaşayıp Türkiye’de eğitim gören Azeri ve Türkmen tanıdıklarım vardı. Onlar Danimarka’ya benden önce gelmişti. Tabii onların burda olması iyi oldu benim için.
Ama genel olarak benim hayata pozitif bir yaklaşımım vardır ve bu olumlu yaklaşımdan dolayı çabucak kendimi olduğum yere ait hissederim. Bu Danimarka değil de Peru veya başka bir ülke de olabilirdi.’
Öğrenmeyi seviyorum, yeniliğe açığım
’Ben yeniliğe açığım ve öğrenmeyi çok seviyorum, o yüzden kimsenin yol göstermesine ihtiyacım olmadı. Kütüphanelerden çok faydalandım Kopenhag’da, ilk Türkçe gazeteleri Blågårds kütüphanesinde okuduğumu hatırlıyorum. Hatta hiç unutmam Blågårds kütüphanesi bana taa ülkenin diğer ucu Jutland’dan Türkçe kitaplar getirtirdi o dönemde.’
Neden özellikle Danimarka’yı seçtin, buraya gelmeden önce ne tür beklentilerin vardı?
’Verdiğim her karar yeni bir başlangıç, yeni bir deneyime kapı açar benim için, burada ben kendimi evimde hissettim. İnsanlık tarihini okumayı çok seviyorum. Vikinglerden dolayı Danimarka’yı özellikle seçtim… Sosyal bir devlet olması ve benim siyasi rengime hitap etmesi dolayısıyla bu ülkeyi seçtim. Gelip görünce de burada yaşama isteği duydum. Hiç hayal kırıklığına da uğramadım.’
İlk işin neydi?
’Kopenhag Belediyesi’nde stajyer olarak 6 ay teknik ressam olarak çalıştım, ama ilk maaşlı işim pedagog yardımcılığı oldu. 2000 başlarıydı sanırım.
Ben burada 3,5 yıllık pedagoji eğitimini tamamladım. Bu eğitime başlamadan önce de 1,5 yıllık pedagojik asistan (eski adıyla PGU) eğitimi almıştım, çünkü pedagoji okumak istiyordum. Bakalım bu iş bana uygun mu diye beş yıl pedagog yardımcısı olarak çalıştım.’
“Şikayet edeceğine bir şeyler yap ya da memleketine geri dön”
Hiçbir şikayetin yok mu Danimarka’da yaşamak hususunda?
’ 25 yıldır Danimarka’da yaşıyorum. En ufak bir şikayetim olsa geri dönerim, burada yaşamaktan çok memnunum. Hatta şikayet edenlere de kızıyorum, git o zaman kardeşim, şikayet edeceğine bir şeyler yap veya memleketine geri dön.’
Yakın bir Danimarkalı arkadaşın var mı?
’Benim Türk ve Danimarkalı dostum olduğu kadar diğer ülkelerden de dostum ve arkadaşım var. İş arkadaşlarımın hepsi Danimarkalı, komşularımın çoğu Danimarkalı ve bütün milletlerden arkadaşım var, hiç ayrım yapmam.’
Türkiye’yi özlüyor musun?
’Geldiğim yere özel bir hasretim yok, bütün dünyanın güzel yerleri var, tatilimi ille de Türkiye’de geçirmem gerekmiyor mesela. Ben burada eğitim aldım ve burada çalışıyorum. Şimdi Gentofte-Hellerup’da satın aldığım dairemde oturuyorum, çocuklarım yetişkin bir birey oldu, artık kendi evlerinde yaşıyorlar. Türkiye’yi çok özlemiyorum.’
Gelecek için bir projen, hayalin var mı?
’Tabii ki hayallerim var… Yaş 50’yi aştı diye hayallerim olmayacak mı? Aynı hayallerimin peşinden koşuyorum halen. 40 yaşından sonra paten kaymayı, 50 yaşından sonra çocuklarla pokemon oynamayı öğrendim. Bu yaşta, sokaklardan pokemon toplayıp çocuklarla yarışıyorum, içimdeki çocuğu hiç öldürmedim.’
Türkiye’ye dönüş sözkonusu değil o zaman. Hayatını burada mı sürdürmek niyetindesin?
’Elbette, huzurevine gideceksem de burada giderim.’
“Başbakan danışmanın çocuğu ile pastahanede çalışan adamın çocukları aynı sınıftadır burada, hiç kimse kariyerine göre saygı görmez, kişiliğine göre saygı görür. Kimin çocuğu olduğu önemli değildir, çocuğa çocuk diye eşit davranılır, kimse yadsınmaz veya pohpohlanmaz.”
Her türlü hava koşulunda doğayla içiçe olan çocuklar…
Şimdi pedagoji konusuna dönelim tekrar, çünkü Türkiye’de pek de yaygın olmayan ”udflytter børnehave” denilen bir yuva hakkında konuşmuştuk sohbete başlarken. Orman okuluna benzeyen bu yuvalar, çocukları sabahleyin şehirdeki yuvanın adresinden alıp, şehir dışındaki doğa içinde bulunan diğer bir adrese götürüyor. Çocuklar akşam aynı otobüsle şehirdeki adrese geri dönüyor.
’13 yıldır sınıf pedagoğu olarak çalışıyorum. Oesterbro’da çalıstığım yuvanın 9 sınıfı var, 0-6 yaş arası bu yuvada yaklaşık 160 çocuk var. Bunun 7 sınıfı şehirde kalıyor, otobüsle hergün gidip gelen 2 tane de doğa sınıfımız var. Onbir yıldır, velilerin daha çok Danimarkalı bürokrat ve yabancı diplomat olduğu bu kreşte çalışıyorum. Başbakan danışmanın çocuğu ile pastahanede çalışan adamın çocukları aynı sınıftadır burada, hiç kimse kariyerine göre saygı görmez, kişiliğine göre saygı görür. Kimin çocuğu olduğu önemli değildir, çocuğa çocuk diye eşit davranılır, kimse yadsınmaz veya pohpohlanmaz.
Çocuğa seçilen kıyafetler çocuğun rahat edebileceği, onun gelişimini- oyununu destekleyen giysilerdir, bu ikinci el kullanılmış giysi de olabilir. Oesterbro’ da kariyer aileleri icin dahi ikinci el giysi giydirmek utanılacak bir şey değil, tam tersine çevre dostu bir alışkanlıktır.”
Danimarka’da farklı yuva çeşitleri var: Şehir içinde bildiğimiz sabit adresli yuvalar var, otobüs yuvalarıyla günlük turlara çıkan orman okulları var, bir de doğada faaliyet gösteren yuvalar var.’
“Çocuğun daha bebeklikten itibaren temiz havaya ihtiyacı var. Doğada elmayı, ağacına tırmanarak yeme, eski bir ağaç kütüğünün altından çıkan böcek ve solucanları izleme, sırtüstü yatıp bulutların geçişini izleme şansı var.”
Buna neden ihtiyaç duyuldu? Doğadaki sınıfların diğer yuvalardan farkı ne?
’Büyük şehirlerin ve binaların içinde yetişen çocukların doğayla bütünleşmesinde bir eksiklik olabilir diye böyle seçenekler veriliyor ailelere. Yapılan aktiviteler, oyuncaklar sınıfların iç düzenlemeleri aşağı yukarı şehirdeki yuvalarla aynıdır.
Ama doğadaki yuvaların oyun alanları çok büyük ve doğal oyun ortamında günü geçiriyor çocuklar. Şehirlerdeki oyun parkları orada yerini doğaya bırakıyor.
Elmayı, ağacına tırmanarak yeme şansı var çocuğun, eski bir ağaç kütüğünün altından çıkan böcek ve solucanları izleme şansı var. Bu doğa sınıflarında çimlerde yalınayak koşmak, sırtüstu yatıp bulutların geçişini seyretmek, pedagoğun bir gazete kağıdından yaptığı uçurtma ile koşup, ateşte çubuklarla kendi pişirdiği ekmeği yemek gibi tecrübeler ediniyor çocuk.
“0- 3 yaş arası çocuklar, dört mevsim açık havada uyur bu ülkede”
Danimarka’da normal kreşlerde de yaz kış her gün çocuklarla en az 2 saat dışarıda olmalıyız, bu Sağlık Bakanlığı’nın önerisi. 0- 3 yaş arası cocuklar, dört mevsim açık havada uyur bu ülkede.
Güney Avrupalı, Rus ve Türk ailelerin ilk defa gördükleri bir şey bu sanırım. Nedenini çok merak ediyorlar, özellikle de niçin kışları dışarıda uyuyor çocuklar diye soruyorlar.
Danimarka’da yuvaların yıllık eğitim planına göre günlük haftalık ve aylık eğitim planları vardır, o çerçeve içinde çalışırız. Yaptığımız faaliyetlerle çocukların yaşına uygun gelişimini sağlamak biz pedagogların görevidir, bu görevi ailelerle işbirliği içinde yürütürüz, çünkü çocuk gelişimi iki tarafın (okul ve aile) ortak sorumluluğudur. Kısacası daha bebeklikten itibaren temiz hava ve farklı bir zihniyetle büyütülüyor çocuklar burada.’
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.