Danimarka’da yaşayan yazar ve çevirmen Orhan Doğru’nun ilk Danca şiir kitabı ”En stikling af min kærlighed – (Aşkımın Bir Fidanı)”, geçtiğimiz günlerde TSDK Forlag yayınevi tarafından yayınlandı.
HABER.dk
Danimarka’da yaşayan yazar ve çevirmen Orhan Doğru, aralarında Sabahattin Ali, Ahmet Altan, Orhan Veli og Ehmedê Xanî’nin de bulunduğu birçok yazar ve şairi Danca’ya çevirmişti. Ayrıca bilinen romanı “Almancının Günlüğü” yanında kültürel tarih üzerine yazılmış birçok kitapları da bulunan Orhan Doğru, şimdi ise yeni çıkan Danca şiir kitabında (Aşkımın Bir Fidanı) kendisini anavatanından kopup, yabancı topraklarda kök salan bir fidan olarak işliyor.
Şiirler, İşaret Dili, Kürtçe, Türkçe ve Danca dillerinde yansımalar ve rüyalar sonucunda oluşturulmuş. Orhan Doğru, düşünce ve duygularını bu dört dili bir araya getirerek dokuyor ve hepsinde aynı anda, hatta aynı rüya içinde; rüya görme hayalini dile getiriyor. Bu dört kültürel başlangıç noktası, onun şiirlerinin birinde şu şekilde güzelce ifade buluyor:
Dilim Kürtçe döner
beynim Türkçe düşünür
kalbim Danca atar
bedenim İşaret Dilinde yürür.
Duyularım,
yüreğim,
bedenim,
dünyalarım,
dört parçada dile gelir.
Ancak hepsi bir dil eder
hepsi bir beden eder
hepsi bir ben eder…
”En stikling af min kærlighed” şiir kitabı, köksüzlük yaşamış ve yeni bir vatanında yeni bir kimlik bulan herkese hitap eden, son derece kişisel ve kültürel açıdan zengin bir şiir koleksiyonu. Orhan Doğru’nun şiirsel evreninde, dört dil eşsiz bir düş dünyasında bir arada eriyor.
Orhan Doğru, kendi yazma sürecini şöyle tanımlıyor:
”Şiirlerimde barındırdığım dünyaları, duyguları, düşünceleri, hayalleri ve çoğu kez birebir kendi hayatım olmasa bile, yanı başımdaki hayatları; daha doğrusu insanı ve insana ait hayatı ve dünyaları şiirle resmetmeye çalıştım. Şiir kitabını yaratma sürecinde kendimi sürekli bir çaba ve bitmeyen bir mücadele içinde buldum. Her kelime, iç dünyamı aydınlatırken, her kelimede bir hayat buldum. Her dize beni iç dünyamda bir yolculuğa çıkarırken, her dizede yeni bir dünya keşfettim.
Yazarken; yazdım, yazdıklarımı değiştirdim ve yeniden yazdım… Olmadı, beğenmedim yine yazdım… Bitmeyen bu mücadelede, sonsuz bir döngü içinde hiç yorulmadan yazdım… Tıpkı antik Yunan mitolojisinin en ilginç ve düşündürücü karakterlerinden biri olan Sisyfos efsanesinin bize düşündürdüğü gibi. Bu mit, yüzyıllardır derin sembolik anlamlarla insanlık durumunu, çabayı, mücadeleyi ve varoluşun anlamını sorgulamak için güçlü bir araç olmuştur.
Sisyfos’un hikayesi, kurnazlığı ve aldatmacalarıyla tanrıları kandıran bir kralın destanıdır. Ölüm tanrısını zincire vurup yeryüzünde ölümleri bir süre durdurarak kaos yaratan Sisyfos, sonunda tanrılar tarafından affedilmez bir cezaya mahkûm edilir. Bu ceza, dev bir kayayı sonsuza kadar bir dağın zirvesine yuvarlamaktır. Her seferinde zirveye yaklaştığında, kaya tekrar aşağı yuvarlanır ve Sisyfos yeniden başlamak zorunda kalır. Bu sonsuz döngü, insanın sürekli çaba içindeki durumunu sembolize eder.
Bu mitin taşıdığı derin sembolik anlamlar, hayatımızın içinde olduğu gibi edebiyat dünyasında da çok işlenmiştir. Öyle ki, bugünlerde okumaya başladığım Albert Camus’un “Sisifos Söyleni“ adlı deneme kitabında, Camus, Sisyfos’un cezasını varoluşun anlamsızlığı ve absürtlüğü üzerine düşünmek için kullanır. Nietzsche de bu efsaneden esinlenmiş ve “sonsuz dönüş” kavramında, yaşamın ve olayların sonsuz bir döngü içinde sürekli olarak tekrarlanacağını öne sürmüştür. Aynı şekilde, Franz Kafka da “Dava” adlı eserinde, sebebini anlamadığı bir suç nedeniyle yargılanan ana karakter Josef K.’nın absürt durumunu anlatırken, insanın bürokratik sistemler karşısındaki çaresizliği ve anlamsız mücadelesini betimlerken Sisyfos mitinden yararlanır.
İşte Sisyfos’un hikayesindeki bu derin trajedi ve absürtlük, benim yazarlık sürecimle de bir paralellik taşıyor. Yazarlık, tıpkı Sisyfos’un sonsuz çabası gibidir. Her yeni eser, her yeni şiir, aynı dağa yeniden tırmanmak gibidir. Kimi zaman yorucu, kimi zaman umutsuz görünen bu süreçte, en derin hazzı ve tatmini ben tam da o anlarda yakalıyorum.
Şimdi bu biten kitabımın ardından, ağır kayayı dağa çıkarmaya çalışan Sisyfos gibi, aynı döngünün içinde, yeni bir konu, yeni karakterler ve yeni bir hikâye yaratmaya çalışacağım. Şiir kitabım, “Almancının Günlüğü: söz uçar yazı kalır” romanımın devamı niteliğindeydi. Üçlü seriyi artık hangi edebi türde tamamlayacağımı içimdeki ses zamanla bana fısıldayacaktır.”
Şiir kitabı hakkında, kitap blog yazarı ve yazar Michael Svennevig tarafından, şimdiden bir inceleme ve eleştiri yapılmış durumda. Şu linkten okunabilir:
https://msvennevig.blogspot.com/2024/07/anmeldelse-en-stikling-af-min-krlighed.html
“En stikling af min kærlighed” şiir kitabı tüm kütüphanelerden ödünç alınabilineceği gibi, kitap portallarından, kitabevlerinden veya yayınevinin internet sitesinden de satın alınabilir: https://tsdkforlag.dk/
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.