Seyhan Hanım kartvizit boyutunda bir pusula yazmasaydı, belki de yaşam serüvenim farklı bir şekilde biçimlenecekti.
Seyhan (Ilgın) Özdoğan 1970’li yıllarda Çorum Eti Ortaokulu 2. ve 3. sınıfta Sosyal Bilgiler öğretmenimdi. Kendi dalında okulun sevilen bir öğretmeniydi. Çorum’un saygın ailelerinden Özdoğan’ların kızıydı. Her zaman temiz düzgün ve şık giyimliydi. Aslında ekonomik durumu filan iyi düzeydeydi. Fakat o hep okulda ekonomik olarak düşkün, zor durumda olan öğrencilerle ağırlıklı olarak ilgileniyordu. Geçtiğimiz hafta içinde kaybettiğimizi (78) üzülerek öğrendim.
O’nun ışıklı yüzünden ve aydınlık dünyasından çok şey öğrendik. Tarihi bilinçle ve coşkuyla yorumluyor, bize anlatıyordu. Cumhuriyet tarihini, Mustafa Kemal’i bizlere kare kare anlatır. Anlamlı ve aydınlık dersler çıkarmamızı sağlardı. Hemen her derste Şevket Süreyya Aydemir’in Tek Adam, İkinci Adam adlı eserlerinden bize parçalar sunar ve bu eserin okunmasının faydalarını ısrarla anlatırdı. Bu eseri O’nun önerileri üzerine okudum ve gerçekten yakın tarihimiz konusunda çok şeyler öğrendim. Yine bir gün konu, Köy Enstitülerinden açılmıştı, Ümit Kaftancıoğlu’nun Dönemeç adlı eserini bize özetledi. Bizlerin de okumasını önerdi, Köy Enstitülerine ilgim ilk bu kitapla başladı. Sonra ilgim aratarak devam etti. İlerleyen zaman diliminde o ilgi bana Karanlığa Işık Köy Enstitülü şiirimi yazmama neden oldu.
O tarihlerde köy çocukları için şehre gelerek okuma ilgisi yoğundu. Köylerden gelen öğrenciler, genelde ucuz evler, tek veya iki odalı yerler kiralıyorlardı. İlkel koşullarda kalıyorlardı. Öğrenci yurdu filan yoktu. Bu durumu gören, duyan, bilen toplumsal duyarlılığı fazla olan, ders ve sınıf öğretmenlerimiz bu konumdaki öğrencilerle yakından ilgileniyordu.
Bedriye Oral (Türkçe öğretmeni) o zaman okulda “Dağarcık” adlı bir duvar gazetesi çıkarıyordu. Zaman zaman benimde orada yazı ve şiirlerim yer alırdı. Yazı ve şiirlerim Seyhan Hanım’ın da dikkatini çekiyordu.
Bir gün Seyhan Hanım, Türkçe öğretmenimiz Bedriye Oral (Zaimoğlu), Müdür Yardımcımız Ayten Dağaşan’la bazı öğrencileri evlerinde görmek, ziyaret etmek, onları yakından tanımak için karar almışlar. Benimde içinde olduğum, Ali Akkaya ve Ali Haydar Kuzu’da bu kapsam içerisindeydi. Var olsunlar Dimitri Dimov’un Tütün(Sarı Dünya) ve Aşık Veysel’in Dostlar Beni Hatırlasın gibi kitaplarını hediye getirmişlerdi. Tek odalı kaldığım evde pek bir şey yoktu, fakat derme çatma da olsa bir kitaplığım vardı. Kitapları zevkle okudum. Bugün yazdığım halk şiirlerinde Aşık Veysel’in de bir esin kaynağı olmaması düşünülebilir mi?
Okul tatile girmek üzereydi. Seyhan Hanım bizim zor koşullarda okuduğumuzu görünce “Mustafa sana iş verebilecek bir müteahhit arkadaşa göndersem, tatilde çalışır mısın?” dedi.
Ben aslında hiç böyle bir şey beklemiyordum. Fakat bu onun, o anda benim için düşündüğü bir öneriydi. Hiç düşünmeden, sevinçle “Evet çalışırım öğretmenim” dedim.
Seyhan Hanım; “Yarın bana uğra” dedi.
Gittiğimde kartvizit büyüklüğünde bir kağıda, o dönem Çorum’un en itibarlı ve saygın müttehitlerinden rahmetli Sayın Ayhan İrem’e hitaben; “Gönderdiğim çocuk, dürüst güvenilir bir öğrencim, çalışmaya gereksinimi var, uygun bir iş vermeniz ricasıyla, Seyhan Özdoğan” yazıyordu.
O dönemde öğretmenler saat beş oldu, okul bitti ders bitti demiyordu. Yakınında velisi bile olmayan öğrencilerin, okul sonrası yaşam biçimlerini de gözlemleyip ilgi gösteriyorlardı.
Duayen eğitimci Seydi Hançer okul müdürümüz (Devri daim olsun) ve idealleri olan eğitimci rahmetli Rıza Ilıman Müdür Baş Yardımcısı, (ışıklar içinde yatsın) belli prensipleri ideal yanları ile tanıdığımız Ayten Dağaşan Hanım, Müdür yardımcısıydı. Bu idealist kadronun öncülüğünde, haliyle “ön teker nereye arka teker oraya” Eti Ortaokulu imkanları ölçüsünde eğitimde büyük başarılar sağlıyordu, örnek nitelikler taşıyordu.
Öğrencisiyle ve öğretmeniyle o dönemde adeta “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür,” ideallerle donatılmıştık. Azim, irade, kararlılık, ruh ve coşku vardı. İdealist yönetim kadrosunun öncülüğünde sanki ülkenin en liyakat sahibi öğretmenleri bu okula toplanmıştı ve bizler şanslıydık bu anlamda. Seyhan Ilgın (Özdoğan’da) bu ilkeli ve idealist öğretmenlerimizden biriydi. Anısına saygıyla.
***
İnsan yaşamı hayret edilecek ilginçliklerle, tesadüflerle doludur. Bazen bir sözcük, bazen bir rastlantı, insan yaşamını şekillendirir ve sizi alıp farklı dünyalara götürebilir. Bunu yaşayarak gördüğümü anlatmalıyım. Bugün kaybından üzüntü duyduğumuz öğretmenim Seyhan Hanım’ın, benim için Rahmetli Müteahhit Ayhan İrem’e yazdığı pusula lise dönemi eğitim hayatımın şekillenmesinde önemli rol oynadı.
Pusulayı Çorum Verem Hastanesi yakınındaki Işık Apartmanı 2. Katta Sayın Ayhan İrem’e verdiğimde okudu ve “Aşağıda az bekle geleceğim” dedi. Aslında tam o anda lise eğitimimi ekonomik anlamda garantilediğimin farkında bile değildim. Ekonomik anlamda güçlükle sürdürdüğüm ve ortaokul sonrası lise öğrenimi için yeni bir sürecin başlangıcındaydım.
Ufkumuz sadece liseyi bitirmekti, üniversite için düşüncemiz bile yoktu. Çünkü üniversitede varlıklı aile çocukları, dershanelere filan gidenler okuyabilirdi. Okuma kapasiten olsa bile, ekonomik durum ciddi sorundu özellikle o dönemlerde.
Ayhan Abi biraz sonra geldi. Bana adımı sordu. Okulumu sınıfımı filan sordu. Durduğu evin karşısında 20 daireli Kıbrıs Apartmanı’nı yaptırıyordu. Bana orada neler yapacağımı tarif etti. Ağırlıklı olarak inşaatı bekleyecektim. Giren çıkan müşterilere daireleri gezdirecektim. Çalışan ustaların eksiklerine yardımcı olacaktım. Kendisi olmadığında inşaatın her şeyinden sorumluydum. Bu sorumluluk duygusu, bana hem güç, hem güven veriyordu.
Düz liseyi üniversiteye gidecekler için bir alt basamak olarak gördüğümüzden, düz lisede okumak bize göre değildi. En iyisi meslek liselerine gidip, okul biter bitmez bir iş ve meslek sahibi olarak yaşama kısa yoldan tutunmak temel ilkemizdi. Bu nedenle bende Çorum Endüstri Meslek Lisesinin Elektrik Bölümünü tercih etmiştim. O zaman da meslek liselerine yazılı sınav sonucu giriliyordu. Kompozisyon yazımı ağırlıklı bir sınavdı, elektrik bölümünü kompozisyon ağırlıklı kazandığımı düşünüyorum.
Yaz tatillerinde artık kesintisiz işim vardı. Orada çalıştığım sürece Ayhan Abi paralarımı eksiksiz veriyordu. Rahmetli eşi çok cömert ve hanımefendi bir kadındı. Evde ne pişiyorsa bana da aynı yemeği gönderiyordu. Abartısız birgün bile aksatmadı. Giysilerimi veriyordu. Bir anne sıcaklığı ve şefkati gösteriyordu. Adeta bir iyilik meleğiydi. O’da genç denecek yaşta (53) vefat etti, yattığı yer incitmesin, toprağı bol olsun.
Rahmetli Ayhan İrem o zaman Çorum’un Sigorta Hastanesini de yapıyordu. Tam da benim Endüstri Meslek Lisesine başlayacağım dönem de hastane inşaatı bitmişti. İnşaat devam ederken şantiye olarak kullanılan bir daire vardı. Bir de yirmi metre yakınında inşaatın tüm malzemelerini koydukları büyükçe bir depo olarak kullanılan hangar. Okul açılma zamanı beni oraya götürdü. Bana iki tane anahtar verdi. Birisi artık lise eğitimi sürecince kalacağım evin anahtarıydı. Diğeri de ustaları gönderdiğinde açıp kapayacağım malzeme vereceğim deponun anahtarı.
Ayhan Abi bana; “Okula gittiğin sürece burada kalacaksın, depomuza malzemelere de göz kulak ol, okul bitince yine Kıbrıs Apartmanına geleceksin, orada çalışacaksın” dedi ve gitti.
Lise dönemi boyunca bu evde kaldım, elektrik, su, ısınma sorunum yoktu. Evin perdeler dahil her şeyi vardı. Sadece yatağımı ve kitaplarımı getirdim. Kitaplarımı okumak, şiirlerimi ve öykülerimi yazmak için hayal etmediğim bir ortam doğmuştu. Teknik okula gidiyordum ama edebiyat ve felsefe konularına tutkuluydum. Oysa okuduğum okulun dersleri arasında ne yazık ki felsefe dersi bile yoktu.
Seyhan Ilgın öğretmenimin vefatını anlatırken neden bunca konulara girdim. Demek istiyorum ki, o zamanlar öğretmenler öğrencilerin okul sonrası yaşamları ile de ilgileniyordu. Ellibir yıl öncesinden bahsediyorum. Seyhan Hanım kartvizit boyutunda bir pusula yazmasaydı belki de yaşam serüvenim farklı bir şekilde biçimlenecekti.
Örnek bir eğitimciyi ve tipik bir Türk aile yapısını anlattım. Aslında Türk Toplumu buydu. Öğretmeni, öğrencisi aile bireyleri ile. Birbirini seven, sayan dayanışma içinde olan. Küçüğü seven, koruyan, kollayan büyüğe saygının olduğu bir toplumsal yapı. İyiliğin, insani değerlerin, uygar ilişkilerin egemen olduğu toplum modeli.
Kuşku yok ki iyi eğitimcilerin, iyi insanların nesli kurumadı ama azaldı diyebilirim. Her şeye rağmen dünyayı iyilik, güzellik, insanlık kurtaracak. Eğitim öğretim yılının yeni başladığı şu dönemde belirtmeliyim ki, umut iyi eğitimcide iyi insanda.
***
İlk iki bölümde anlattıklarım, o günleri yaşamayan, o dönemin ruhunu bilmeyen gençlerimiz için sanki masal gibi gelebilir. Hemen hemen bütün köy çocukları, benzer dramlar yaşıyorduk. En doğalı kendimize veli bulmakta bile zorlanıyorduk. Çoğu zaman bir öğretmenimiz, onlarca öğrencinin velisi oluyordu. Öğretmen öğrenci arasındaki ilişki, görev gereği değil, sevgi ve saygıya dayalı ilişkilerdi. Kuşkusuz Seyhan Özdoğan öğretmenimiz bunlardan biriydi.
Seyhan Hanım iş adamı ve müteahhit sayın Ayhan İrem de ki insani kredisini benim için kullanmıştı. O kredi benim lise eğitimimi tamamlarken ve hatta üniversiteyi kazanmamın da alt yapısını oluşturdu. Bir ölçüde neden de oldu diyebilirim.
Endüstri Meslek Lisesi son sınıfa gelmiştim. Yine Kıbrıs Apartmanı’ndaki işimde çalışırken Ayhan Abi’nin üç çocuğunun en büyüğü Nihal İrem (Kuşakoğlu) ablayla karşılaştım. Benim lise son sınıfa geçtiğimde, o üniversiteyi yeni bitiriyor ya da son sınıftaydı. Ayaküstü sohbetimizde derslerimi filan sordu. Üniversiteye giriş için hazırlanıp hazırlanmadığıma geldi söz.
“Sonuç ne olur bilmiyorum ama şansımı deneyeceğim, sınava gireceğim” dedim. “Meslek okullarındaki müfredat programı ile ne kadar kazanılabilir” karamsar düşünceler içinde olduğumu anlayınca.
“Sana kendi hazırlandığım Büyük Dershane’nin kitabı var bende, onu vereyim” dedi. O zaman Büyük Dershane sadece büyük şehirlerde vardı. Sanıyorum o bir karış kalınlığında ki kitabı, dershaneye gidenler edinebiliyordu. Parayla satılmıyordu. Doğrusunu sorarsanız o kitap bana ilaç gibi geldi. Son beş, altı yılın üniversite sınavı, tüm sorularını içeriyordu. Sorulabilen soruların içeriğini gördüm. Test tekniğini hiç bilmiyordum, tamamen o kitaptan öğrendim. Bu günkü adıyla Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Elektrik Bölümü Öğretmenliğini kazanmamda bu kitaptan hazırlanmamın büyük katkısı oldu.
İnsan yaşamı bir fermuara benziyor. Fermuar baştan düzgün açılırsa sonu da iyi geliyor. Fermuar baştan takıldıysa, azıcık gitse bile bir yerde yine duraklar. Diş kapar, kopar bir türlü sonuca ulaşamazsın. Ulaşsan bile bakarsın fermuarın baş kısmı açılmış olur filan. İyi insanların arasına düşersen, iyi ilişkiler iyi sonuçlar doğurur. Onun için demişler, “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.”
Benim yaşamımdaki tüm bu gelişmeler hiç kuşkusuz üç öğretmenimin (Seyhan Özdoğan, Bedriye Oral, Ayten Dağaşan) ayağına erinmeyip, o zaman hiç birisinin arabası bile yok. En az üç dört kilometre yolu yürüyüp, benim bodrum kattaki Terlemezler Mahallesindeki tek odalı evime kadar gelip, yaşam biçimimi yakından görmüş olmalarıydı.
Çorum Eti Ortaokulu Bir Köy Enstitüsü değildi. Fakat ruh, öğretmenlerdeki enerji dinamizm, halka öğrenciye yaklaşım Köy Enstitülü ruhu, dinamizmi vardı adeta.
Eti Ortaokulu’nda ekonomik imkanı olmayan öğrencilere gezi yaptırmak düşüncesiyle bir program yapmışlar. Öğretmenler sınıflarındaki yoksul öğrenci listelerini oluşturuyor. Seyhan Hanım Müdür Baş Yardımcısı Rıza Ilıman’a benim adımı da veriyor. İki otobüs öğretmen öğrenci geziye gittik. Pek çoğumuz ilk defa böyle bir geziye gidiyorduk. Amasya’da cennetten bir parça Borabay Gölü. Seyhan Hanım’la fotoğrafımız o geziye aittir. O gün 51 yıl önce çekildi.
Seyhan Hanım’la son iletişimim bundan yaklaşık altı, yedi ay önce Facebook’ta bir yazımdan çok etkilenmiş, altına yazdığı şu yorumdu; “Mustafa; Sen iyi ki benim öğrencim olmuşsun, seni iyi ki ben okutmuşum. Bütün yazılarını beğenerek okuyorum. Ülkemizde toplumsal muhalefetin oluşmasına, aydınlanmasına yaptığın katkıyı ve uğraşını takdirle karşılıyorum. Senin için yaptığım tüm haklarım helal olsun” Aslında çoğu zaman yazılarıma yorum yazar, beğeni yapardı. Ama son yazısında “Senin için tüm haklarım helal olsun” sözü beni düşündürmüştü. Adeta üzücü sonu görür gibiydi sanki, son mesajı.
Elbette bu şahsım için onur veren, ödül kabul ettiğim yazıya yanıtım; “İlginize çok teşekkür ederim, değerli öğretmenim, biz sizlerden aldığımız aydınlanma ışığını, çağdaşlaşma emanetini, bizden sonrakilere taşıma sorumluluğu duyuyoruz. Bilirsiniz ‘Testinde ne varsa o sızarmış dışına’ Saygı ve dostlukla kalın” yazmıştım.
Genelde “Balık hafızalı” olduğumuz düşünülür ama, dostça uzatılan eli yarım asır da geçse unutmamız olanaksızdır. Aydınlık yüzlü bir öğretmenimi daha kaybettik. Seyhan Ilgın (Özdoğan) öğretmenimin yakınlarına ve sevenlerine sabır ve baş sağlığı diliyorum. Işıklar içinde yatsın.
Bu arada yaşayan tüm öğretmenlerime ‘sağlık ve mutluluk’ dilerken, ebediyete göç edenlerinde ‘yıldızlar yoldaşı olsun’ diliyorum.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.