Aydınlanma bilincine ermiş, Cumhuriyetin değerleriyle, aydın sorumluluğuyla donanmış bir kadın yazarın Aydınlığa Özlem adlı eserini okuyorum son bir haftadır. Adeta başucu kitabım oldu. Buram buram yurt sevgisi kokuyor kitap.
Gülseven Köse kitabında; bir yandan ulusal çıkarlarımızı önceleyerek, insanımızın iyiliği, güzelliği, mutluluğu için emek harcıyor, bir yandan da ele aldığı konuları aklın ve bilincin süzgecinden geçirerek insanlığa bir ışık demeti sunuyor.
Gülseven Köse, 1944 yılında Çorum’un Kargı ilçesinde doğmuş. Ailesinin göçü nedeniyle bütün öğrenim yaşamı Ankara’da geçmiş. Ziraat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Ziraat Yüksek Mühendisi olarak yurdun değişik yerlerinde görev yapmış. 1987 yılında Çorum Köy Hizmetleri Müdürlüğü’nden emekli olmuş.
Gülseven Köse sosyal ve toplumsal anlamda üretken bir Cumhuriyet kadını. Cumhuriyetin Türk kadınına tanıdığı hakların, hakkını vererek sonuna kadar kullanmanın onurunu yaşamış. Örneğin 1989 – 1994 yılları arasında Çorum’da ilk kadın Belediye Meclisi üyesi olmuş. Sosyal içerikli derneklerdeki çalışmalarından sonra, Anadolu’nun nitelikli gazetelerinden olan Çorum Haber’de uzun yıllar köşe yazarlığı yapmış.
Yazar, hayatı dolu dolu yaşamış. Hiçbir anı boşa harcamamış. Emekli olunca da boş durmamış, köşesine çekilmemiş. Sosyal, siyasal çalışmalar yürütmüş. Zamanını toplumsal sorumluluk duygusu içinde yazarak ve toplum için, ülke için güzel şeyler düşünerek geçirmiş. Yazdıklarını Aydınlanma Özlemi adlı eseriyle insanlara ulaştırmak istemiş. Yıllarca toplumun nabzını tutmuş, toplumun duygularıyla nefes alıp vermiş.
Köse, 132 makaleden oluşan kitabında, toplumun çözüm bekleyen yüzlerce sorununa neşter atmış; düşünmüş, yorum yapmış, eleştirmiş; çevre, ekonomi, üretim, kalkınma, spor, aydınlanma, insan sevgisi, toplumsal çıkarlarımız, laiklik, kadın hakları gibi pek çok konuda emek harcamış, çözüm yolları önermiş.
Kitap, Çorum Haber gazetesi Genel Müdürü Sayın Mehmet Yolyapar’ın çağdaşlaşma, laiklik ve aydınlanma konularında adeta bildirge niteliği taşıyan bir önsözüyle başlıyor:
“Cumhuriyet kuşaklarının ömrü, Atatürk ilke ve devrimlerini yaşatabilme çabasıyla geçti.
Tabii, emperyalist güçlere karşı durmayı da gerektiriyordu bu savaşım.
Zira Mustafa Kemal’in “tam bağımsızlık” ilkesi, Türkiye’yi uydu olarak kullanmak isteyenlerin işine gelmezdi, gelmiyordu.
“Laik-bağımsız” – “İslamcı-bağımlı” denkleminde tercih apaçık belliydi. Bu tespitlerin ışığında, son dönemlerde yaşananlar da şaşırtıcı olmuyor kuşkusuz.
Gülseven Köse’nin yıllardır yazdıkları da bu anlamda hiç şaşırtıcı değil.” diyor Sayın Yolyapar.
Köse’nin kullandığı Öztürkçe sözcükler, yalın anlatım biçimi esere akıcılık kazandırıyor. Konuların yaşanmış olaylardan ve günlük hayattan seçilmesi kitaba bir çırpıda okunacak bir nitelik kazandırmış. Boşa yazılmış hiçbir makalesi yok. Herhangi birisini okumak bile insanın düşünce ufkunu açıyor, okuyucuyu düşünce sarmalına alan bir etki yaratıyor.
Garip ve düşündürücü değil mi? Günümüzde TBMM’de bile kadınların etek boyları, giysilerinin dar veya geniş olması tartışılıyor. Okullarda idareciler ellerinde mezura, kızların etek boylarını ölçüyor. Kimi yöneticiler kadınla erkeğin eşit olamayacağını, bunun “fıtrata ters” olduğunu söylüyor, örtünmeyen kadını “perdesiz eve” benzetiyor. Böyle bir dönemde, Cumhuriyetin erdemleri ile donanmış, aydınlanmadan nasibini almış bir Cumhuriyet kadını, Gülseven Köse, aldığı ışık huzmesini insanlığın, ülkemizin üzerine tutuyor. Onun yazdıklarından anlıyoruz ki kadınların katılmadığı hiçbir toplumsal devinim başarıya ulaşamaz.
İsterseniz Gülseven Köse’nin kendi kaleminden çevre üzerine yazıklarına bakalım.
“Gerek yaşadığımız sürece temiz bir doğada yaşamak, gerekse çocuklarımıza, gelecek insanlarına temiz bir doğa bırakmak istiyorsak her davranışımızla onlara örnek olmak, temizlik alışkanlığını böyle yerleştirmek zorundayız. Kendi kendimizin denetçisi olmak, çevremizi de uyarmak zorundayız. Uygar insan olmanın bir ölçüsü de bu değil midir?” (s.23)
Dinsel konularda yazdıkları ise aydınlanma meşalesi gibi: “Bu çağda ne kadar garip bir uygulama. Ezanımız Arapça, dualarımız Arapça, kutsal kitabımız Arapça, ana dilimiz Türkçe… Dünyada dinini kendi dili ile uygulayamayan tek ülke imişiz… Bu kadar dil uzmanımız varken, Kuran’ın tam anlamını vererek çevrilemediği endişesi, pek de haklı görülemiyor kuşkusuz.” (s. 82-83)
“Yani şeriatın kötü bir yönetim olduğunu anlamak için şeriatla yönetilen İran, Suudi Arabistan gibi ülkelere bakmak yeterlidir. Muhakkak o düzeni kendimizin yaşaması gerekmez. O düzenin ne kadar çağ dışı olduğu görülüyorken, ortadayken… Elimizde kalan Cumhuriyet kazanımlarının kıymetini bilmek ve onları korumak zorundayız.” (s. 322-323)
Sonuç olarak yazar kitabında, dünya siyasi tarihinde ülkesi, insanları için sosyal adalete dayalı bir düzen kurmayan, çağdaşlık yolunda çalışmayan, ülkelerini çıkmaza sokan iktidarların er veya geç çekilip gittiklerinin görüldüğünü, üstelik bunların pek de iyi anılmadığını belirtiyor.
Haklısınız Sayın Gülseven Köse, “Zulüm ile abat olanın ahiri berbat olur!” sözünü boşuna dememişler.
Aydınlığa Özlem; aydınlanmak, ülke ve yurt sorunlarını birlikte düşünmek için bir başucu kitabı. Eline diline yüreğine sağlık Sayın Gülseven Köse, ışığın bol olsun, esin pınarların kurumasın. Yeni eserlerde buluşmak dileğiyle…
* Gülseven Köse, Aydınlığa Özlem, Tekofset, 1. Basım, Çorum 2013, 352 s.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.