Daha önce araştırmacı ve ozan olarak tanıdığımız değerli Ozan İbrahim Gösterir bu defa karşımıza yöresel bir gülmece derlemesi ile çıkıyor. Yazar Çorum yöresine ait pek çok gülmeceyi toplamış, onunla kalmamış, gülmece nitelikli atasözlerine, deyimlere, bilmecelere, şiirlere de yer vermiş. Hepsi birbirinden değerli birikimler.
Daha önce araştırmacı ve ozan olarak tanıdığımız değerli Ozan İbrahim Gösterir bu defa karşımıza yöresel bir gülmece derlemesi “Çorum Halk Kültüründe Gülmece” adlı eseri ile çıkıyor.
Ozan toplumsal sorumluluğunu yerine getirerek, büyük bir özveri ve çalışmayı gerektiren bir esere imza atmış. Yapılan çalışma bildiğim kadarıyla kendi bölgesinde ilk, doğaldır ki ilklerin her zaman bir yapım zorluğu vardır.
Yapılan çalışma gelecek kuşaklara bırakılacak kültürel bir mirastır. Zoru başardığı için, onca işin arasında, onca olumsuzluklardan sonra özverili çalışma nedeniyle kutlamak istiyorum. Eminim ki gelecek kuşaklar ve araştırmacılar hakkını teslim edeceklerdir. Fıkralarda bir Çorum’lu tiplemesi doğuyor. Buna örnek pek çok fıkrayı görmek olası.
Sayın Gösterir ile bir anımı anlatmadan geçemeyeceğim. Bir gün Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Halk Kültürü araştırmacısı Sayın Doç. Dr. Doğan Kaya ile sohbetimizde söz döndü dolaştı Sayın Gösterir’e geldi.
Sayın Kaya kendisinin çok araştırması olduğunu, inanılmaz emek harcadığını ve bu işin ancak deli adamların işi olabileceğini söyleyerek “Sizin oranın da bir delisi var sanıyorum” dedi. Sayın Gösterir’i kastederek.
Ben de, “Evet bizim delimiz de İbrahim Gösterir, fakat başka delilerimiz de var” dedim. “Hasan Korkmaz ve Can Yoksul’u da unutmayalım isterseniz, hatta Can Yoksul ’un ilk eseri de ‘Deli’” dedim. Gülüştük, sanıyorum bu ironiden de anlaşılıyor ki zorlu bir emek ürünü bu tür eserlerin hazırlanması.
Yazar Çorum yöresine ait pek çok gülmeceyi toplamış, onunla kalmamış, gülmece nitelikli atasözlerine, deyimlere, bilmecelere, şiirlere de yer vermiş. Hepsi birbirinden değerli birikimler.
Gülmece pratik düşünce, hazır yanıt, kıvrak zeka ürünüdür. Bu konuda toplumsal bir zenginliğe sahibiz. Çoğu sözün sonunu bir Nasrettin Hoca, Bektaşi veya Temel fıkrası ile bağladığımız gerçektir. Kıssadan hisse türünden. Gülmeyi yitiren toplumlar ruh zenginliğini yitirmiş demektir. Gülmece türü en çarpıcı anlatım biçimidir. Bu bazen fıkra, bazen bilmece, bazen deyim veya atasözü olur, hatta bazen karikatür olur. Kısa bir gülmenin arkasından, derin derin düşünce alır insanı.Taşı gediğine koyma sanatıdır. Sayın S. Demirel’in dediği gibi: “Mizah bir yumruktur, ne zaman, kime vuracağı belli olmaz.”
Gülmece; kıvrak zeka ile düşündürücü sözlerle, çizgi ve karikatürle yapılan bir savaştır.S. Joachim: “Edebiyat tarihinde her toplum ve her devir, kendi hak ettiği hicivciyi yaratmıştır” diyor. Sayın Hayrettin İvgin ’de ayrıntılı bir sunum yazısı yazmış kitaba; “Fıkraların özünde didaktik felsefe de bulunur. Ama daha çok kültürel, siyasi ve ekonomik ayrılıklardan doğan sosyal çatışmalar konu edinilir. Bunun yanında aile, sosyal hukuk ve eğitimi içeren tüm konular da fıkraların özünde vardır. Belki önceleri kişisel bir yapıya sahiptir ama zamanla anonimleşebilir. Ancak bazı fıkralar kişisel ve yöresel özellik taşısa da toplumsallığı var olmaya devam eder” diyor.
Kitaptan Saz Çalan Atatürk adlı fıkrayı birlikte okuyalım isterseniz.
Ömründe Atatürk heykelinden gayri heykel görmemiş Çorumlunun birinin zamanın birinde Kırşehir’e yolu düşmüştü. Orada aşağı yukarı gezinirken Muharrem Ertaş’ı saz çalarken betimleyen heykeli gördü. Heykel çok ilgisini çekti Çorum’lunun. Bir sağına geçip baktı, bir soluna; bir karşısından seyretti. Yarım saat enim ecim inceledi heykeli. Derken, adamın bu tutumu çevredeki esnafın ilgisini çekti. En sonunda yanına sokulup sordular Çorum’luya; “Efendi yarım saattir heykeli inceleyip duruyorsun, sen heykeltıraş mısın yoksa?” “Cık” dedi Çorumlu.
“Peki sanatçı mısın? ”Yok” dedi bizimki. “Ben Atatürk’ü ilk saz çalarken gördüm de.” Gülmece örneği bazı atasözleri ve deyimler ise;
-Adı verilmiş cendermeye, muhtar mecbur göndermeye.
-Alıcı dizdim ipe, hepsini yemiş sıpa.
-Ayran bulamaz öğüne, atınan gider düğüne.
-Dört diyon, dokuz diyon, topluyon otuz diyon.
-Övünme çördük, senide gördük.
-Allah belanı, şeytan selanı versin.
Yine pek çok ozanımız geçmişten bugüne şiirleri ile mizah yapmıştır. Kemal Özgür’ün Sinek başlıklı şiirinden iki dörtlük.
Bu durumu vilayete bildirdik
Üzerine tanklarınan saldırdık
Kırk top mermisi ile ancak öldürdük
Böyle sinek gördünüz mü ağalar.
Bir lokmada yedi koca bir atı
Dişinin sertliği çelikten katı
Binlerce banmaya sığmadı eti
Böyle sinek gördünüz mü ağalar.
İbrahim Gösterir’in Martaval adlı şiirinden iki dörtlük.
Çöle bile rahmet yağdırdım bir gün
Denizi testiye sığdırdım bir gün
Güneşi batıdan doğdurdum bir gün
Şeyhin kerameti kendi dediler.
Daha neler çektim ben bu güruhtan
Her sözü keramet her sözü bühtan
Beş yüz sene artık yaşadım Nuh’tan
Üç günde pörsüyüp sendi dediler.
Kitap birbirinden güzel fıkra, deyim, atasözü ve şiirlerle devam ediyor. Kültür Ajans yayınlarından çıkmış, okumamanın bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Eline yüreğine sağlık Gösterir, yenilerini diliyorum.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.