Diyanet Vakfı binasında oradaki görevliler avukat, bayan din görevlisi ve memur Abdürrezzak Sarıkaya ile bir müddet sohbet ettikten sonra Asım hoca ayrıldı. Bu arada İmdat Kıran’da geldi. İmdat Bey’i daha önce bir AB projesi nedeniyle Danimarka’ya gelen mülkiye müfettişleri grup başkanı Cavit Erdoğan Bey vasıtasıyla tanımıştım. Kendisi eğitim uzmanı olup bu konuda oldukça güzel işler yapıyordu. Svenborg’daki Cafer Bey ise hem benim tanıdığım hem de İmdat’ın dayısının oğluydu.
Biz biliyoruz ki eğitim her türlü güzelliğin kaynağı ve eğitime yapılan yatırımlar en iyi yatırımdı. Bu nedenle İmdat Bey ile ortak çalışmalar yapmak Türk toplumu için oldukça faydalıydı. Bu nedenle sık sık birlikte toplantılar yapmaya özen gösteriyorduk. İmdat Bey’in yaptığı işlerin güzelliğini önceki dönemlerde Konya milletvekili şuan Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Sn. Orhan Erdem de anlatıyordu. Milli Eğitim Bakan Yardımcısı O. Erdem, Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı A. Arıcı, Konya mv. A. Türkmenoğlu, Muş mv. Faruk Işık, Uşak mv. M. Aydın ve Isparta mv. Nevzat Bey’in Kopenhag’da yapılan “Anadolu Günleri” toplantısına geldiği sırada bu grubu bir Danimarka okuluna götürüp eğitim programları hakkında brifing vermesi oldukça beğeni kazanmıştı. Önemli olan gerekli şeyleri doğru yer ve zamanda yerine getirmektir. İmdat Bey de diğer arkadaşları gibi bunu yerine getiriyor, Türkiye’den gelenlere rehberlik görevini en iyi şekilde yapıyordu. Kopenhag’daki tüm vatandaşlarımızın da kendilerine düşen görevleri eksiksiz yapmaya çalıştıkları bir gerçektir. Bunlara örnek olarak gazetecilerimizi, dernek başkanlarımızı ve tüm sivil toplum örgütlerini gösterebiliriz. Ayrıca Büyükelçiliğimiz ve tüm müşavirler de gerekenleri yapmaktadırlar.
Svenborg’a giderken Cafer sık sık telefonla nerede olduğumuzu soruyor, İmdat da bilgiler veriyordu. Svenborg’a yaklaştığımız bir sırada Cafer’in sorusuna İmdat “Oradayız” diye cevap veriyordu. Ben de İmdat’a “Orası neresi?” diye sorduğumda “burası” diye cevap verdi ve yol kenarındaki tabelayı gösterdi. Hakikaten tabelada “Auero” diye yazıyor ve ora diye okunuyormuş. İmdat buranın hikayesini ve az ötedeki yol üzerindeki Kirkeberg köprüsünü göstererek bu köprünün sırf kurbağalar araçların altında ezilmesin diye yapıldığını anlatıyordu. Söz konusu yerler Svenborg’a 10-13 km. mesafeli yerlerdi. Ora meselesinden benim aklıma bizim vatandaşlarımızın Slagelse’yi hasretlik bitsin anlamında, Valby’i Vali Bey anlamında, Koge’yi Köy anlamında, Alberstlund’u Elbistan anlamında, Frederiksund’u da Faikson anlamında kullandıklarını anlatarak epey gülmüştük. Demekki Auero’da ora olarak kullanılıp oranında bura olduğu normaldi. Yolculuk sonunda Svenborg’a ulaştık. Önce öğretmen Yüksel Bey’i okulunda, daha sonrada Cafer Bey ve arkadaşlarını, eşlerini ve çocuklarını toplantı mahallinde gördük. Hemen konuşmamıza başladık. Tabiki konuşma karşılıklı sohbet havasında sorular ve cevaplar şeklinde geçti. Eğitim konusunda İmdat Bey, diğer konularda da ben gereken açıklamalarda bulunuyordum. Toplantı sonrası herkes çok memnun, hanımefendiler ise daha da memnundu. Ve bu tür toplantıların sık sık yapılmasını istiyorlardı.
Toplantı sonrası özel sohbetlerde oldukça çok tanıdık çıktı ve görüşmelerimiz hala sürüyor. Hani derler ya dil insanın iç dünyasını yansıtan bir aynadır. Konuşması gereken yerde susan kişi de korkaktır. Hatalı düşünce sahibine, hatalı konuşmak da herkese zarar verir. Bilgeye karşı çıkma, inançlı ile tartışma, iftiracı ile konuşma. İşte bu hususlara dikkat edilerek yapılan konuşma herkese katkı sağlamaktadır. Sanıyorum İmdatla ben de böyle bir konuşma yaptık ki herkes memnundu.
Sık sık yaptığımız toplantılarda vatandaşlarımızın bu tür toplantılara ihtiyacı olduğu ve her yerde yapılması gerektiği gerçeği ortaya çıkıyordu. Bu nedenle dernek ve sivil toplum örgütlerinde bu tür toplantıları diğer müşavirlerimizle birlikte Büyükelçiliğimizin koordinesinde sık sık yapmaya özen gösterdik. Vatandaşlarımızın da bu tür toplantılara katılması kendi yararlarınadır. Bu ciddi cümlelerden sonra unutmak istediğimiz şeyler olacağına, hatırlamak istediğiniz şeyler olsun diyor, biraz da gülelim deyip aşağıdaki satırları bilginize sunuyorum.
*Hoca eşeğini Akşehir pazarına götürür, birisi yaşına bakmak için dişlerine bakarken elini kapar. Eli kapılan kişi: “Yahu hoca bu huysuz eşeği kim alır?” Hoca da: “Zaten satmak için değil eş dost ne çektiğimi bilsin diye getirdim” diye cevap verir.
*Memur vatandaşa sorar: “Doğum tarihin ne?” vatandaş “29 Ocak” diye cevap verir. Hangi yıl diye sorduğunda: “Her yıl” diye cevap verir.
*Temel telefonda oda servisini çevirir: “tu ti tu tu tu” der. Bir türlü anlayamazlar ve orada çalışan bir Karadenizliye tercüme ettirdiklerinde: “iki çay iki yüz yirmi iki nolu odaya” dediği anlaşılır.
*Hasta doktora gider. Doktor sorar: “Derdin ne?” hastadan cevap: “o kadar para verdik, sen söyle doktor”.
*Düşmanlarınız hakkını iyi konuşun, unutmayın onları siz yarattınız.
*Karanlıkta mehtapta oturmak iyidir. Ancak Mehtapla karanlıkta oturmak daha da iyidir.
Bu cümlelerle yazıma son verirken tüm arkadaş, yetkili ve dostlara selam, sevgi ve saygılarımı iletiyor, iyi günler ve başarılar diliyorum.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.