Haber’in geçtiğimiz ayki sayısında, Avrupa’dan Türkiye’ye tersine göçü konu alan “Gençlerin gözü anavatanda” başlıklı bir röportaj yayınlamıştık.
Röportajda, Avrupa’da yaşayan Türk gençleri arasında yaygınlaşan tersine göç eğiliminin Danimarka’da da hissedilmeye başlandığı konusu ele alınmış, Türkiye’ye dönen ve dönmek isteyen iki genç arkadaşımızın bu kararı vermekteki gerekçelerini aktarmıştık.
Gençlerimizin Danimarka’dan ya da yaşadıkları diğer Avrupa ülkelerinden aldıkları eğitimle Türkiye’de çalışmak istemelerinde bir çok neden bulunuyor. Bunların başında da ekonomik kriz nedeniyle Avrupa’da giderek artan işsizlik, çalışma piyasasında ve günlük yaşamda (kültürel) ayrımcılık gibi nedenler geliyor. Ama aslında bu geri dönüşün temelinde gençlerimizin sadece yaşadıkları ülkelerdeki krizin, ayrımcılığın ve Türkiye’de refah düzeyinin daha iyi olduğunu sanmanın yanısıra, eski Doğu Bloku ülkelerin Avrupa Birliği’ne girmelerinden sonra ucuz iş gücünden dolayı iyi eğitimli gençlerimizin iş bulamamaları yatıyor.
Edindiğim bilgilere göre 2009-2011 yılları arasında sadece Almanya’dan 100 bin civarında yurttaşımız Türkiye’ye geri dönmüş. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, “Nitelikli bir geri dönüş var. Avrupa’nın üniversitelerinde iyi eğitim almış, iyi yetişmiş insanlarımızdan daha fazla dönüş var Türkiye’ye” diyor.
Gençlerimizin böyle cesur bir kararı almalarını anlamak pek zor değil. Türkiye’ye dönmek gençlerin gözünü korkutmuyor. Geleceklerini inşa edebilecekleri ve dışlanmayacakları düşüncesiyle şanslarını bir de Türkiye’de denemek istiyorlar.
Giderek yaşlanan nüfusu ile nitelikli yabancı işgücüne ihtiyacı giderek artan Avrupa’nın, yüksek eğitim almış, en az üç dil bilen nitelikli gençlerimizin doğup büyüdükleri ülkelerden ayrılmayı göze almaları ve anavatanlarını tercih etmeleri karşısında uzun uzun düşünmesi gerekiyor.
Bir ilkokul öğrencisinin sadece bir yıllık eğitiminin Danimarka devletine maliyetinin 60 bin kron civarında olduğunu biliyor muydunuz? Bunu siz 9 yıla yayın ve çarpın. Ardından lise ve üniversitelerin de ücretsiz olduğunu düşünerek, bir öğrencinin bir meslek sahibi olabilmesi için devletin harcadığı parayı tahmin edebiliyor musunuz?
Bu gençlerin eğitimi için devletin harcadığı paralar halkın ödediği vergilerden kesiliyor.
Kreşten, ana okuluna, 9 yıllık ilköğretim okuluna, liseye ve üniversiteye kadar eğitimini yaşadığı bu ülkede alan gençleri çaresizlikten dolayı anavatanlarını tercih etmek zorunda kalmaktan vazgeçirmek bu devletin görevi olmalıdır. Devletin ve devleti yöneten yöneticilerin de bu sorumluluğun farkında olduklarını, ancak devlet yöneticilerinin toplumu, iş dünyasını bu sorun karşısında aydınlatmada yetersiz kaldıklarını düşünüyorum. Zira öyle olsaydı uyumdan başka birşey düşünmeyen yöneticiler, ülkeden beyin göçünü durdurmanın önüne geçebilmek için gerekli bilgilendirme çalışmalarına ağırlık verirlerdi.
Yaşadıkları ülke ile anavatanları arasında köprü kurabilecek ve bu topluma verecekleri çok şey olduğunu düşündüğüm bu gençlerin kazanılması hiç de o kadar zor değil. Tabii ki, bir kriz dönemindeyiz. Ancak, bu gençlerimizin eğitimi için milyonlarca kron para harcayan devlet, bunun karşılığını almak ve nitelikli gençleri tutabilmek için çaba harcamak yerine bu gençleri maalesef sahipsiz bırakıyor. Piyasaların beklentilerine kurban ediyor gençlerimizi.
Gençlerimize de bazı öneriler ve uyarılarda bulunmadan edemeyeceğim. Gençlerimizin de ringe havlu atmalarını da doğru bulmuyorum. Çünkü Danimarka’nın beyin göçüne büyük oranda karşı çıktığını ve bunu önleyebilmek için çalışmalar yaptığını biliyorum, ancak söz konusu etnik kökenli nitelikli gençler olduğu zaman bu kadar çaba harcamadıklarını, kurtlar sofrasında mücadele etmenin de ne kadar zor olduğunu biliyorum. Ama ben yine de oturun oturduğunuz yerde, mücadelenizi burada sürdürün diyorum.
Bir de, Türkiye’ye dönmeyi düşünen gençlerimizin bu kararlarını verirlerken Türkiye’deki yaşama ayak uydurabilecekleri konusunda bir hazırlıkları var mı?
Türkiye’de çalışmak ya da iş kurmak için yasal ve hukuksal düzenlemeleri, sosyal ve sendikal hakların varlığını veya yokluğunu biliyorlar mı? Bunu iyi öğrenmeleri ve ona göre karar vermeleri gerekiyor. Bu, uluslararası büyük bir kuruluşa tayin edilerek çalışmaya benzemiyor.
İstanbul’da, Ege ve Akdeniz sahillerinde 4-5 yıldızlı otellerde tatil yapmakla Türkiye’de yaşamak çok ayrı şey. Duygusal değil, mantıklı ve bilgili olmak gerekiyor.
Ayrıca Türkiye bu yükü ne kadar taşıyabilir? Sadece Almanya’dan 100 bin civarında yurttaşımız iki yıl içinde tersine göçü tercih etmiş. Bu rakamın giderek artması durumunda Türkiye’de de bir sıkıntı yaşanmayacağı ne malum.
Basit bir örnekle sonlandırayım yazımı. İstanbul’u düşünün. Ulaşım sıkıntısı dev bir sorun. Günde ortalama 3-4 saatiniz sadece trafikte geçiyor. Konut kira fiyatları, yakıt, elektrik giderleri aldığınız ücrete oranla oldukça yüksek. Aralarında bir çok büyük kuruluşun da bulunduğu bir çok işyerinde iş güvencesi, sendikal haklar bu ülkeden bildiğiniz biçimde olmayabilir.
Gençlerimizin böyle bir tercih yapmalarını anlıyor ve üzülüyorum. Danimarkalı ve diğer Avrupalı yöneticilerin de nitelikli beyin göçüne karşı ciddi önlemler almalarını umuyorum.
İyi tatiller…
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.